Mevsimlerin geldiğini meyve sebzelerden anlardık . Portakal, mandalin kaledeki manavlara geldiğinde kış başlamıştır demekti. Kış çok zor şartlarda gecerdi. Sabah ayazında dükkanını açan esnaflar önce kapının önündeki karı temizler sonra o zamanlar moda olan herkesin dükkanında olmayan gaz sobaları yakılır, sobası olmayanlarda boş yağ tenekelerini mangal gibi kullanırlardı. Isınma işinde uzman olanlar dededen kalma mangallarını yakardı. Mangalda ısınmak da marifet isterdi. Bazen ayakkabıları ıslanan müşteriler ayaklarını çıkartır dengeyi sağlayamazsa bir yanık kokusu etrafı sarar, aman çorabınız yanıyor demeden çorabın altı yanar giderdi.
Soğuk vitrin ve kapı camlarını da buz tutturduğundan dükkanların içini görmek çok zorlaşırdı. Bize babamların öğrettiği metotla camları silmeye çalışırdık. Silme bezinin içine tuz koyardık. Tuzlu bezle sildikçe buzlar erirdi. Bir müddet sonra tekrar buzlanır bizde tekrar tekrar silerdik. buzla mücadelemiz tüm gün sürerdi. Bu mücadele bizim, bir oyun gibiydi. Dükkanın içi de ısındıkça bu seferde camlar buğlanır bizde silmeye devam ederdik.
Manavların bulunduğu yerler dört tarafıda açık olduğundan onların ısınması çok daha zordu. Yinede bir şekilde ısınma yolunu bulurlardı. Sıkı giyinirler ellerinde eldiven kullanamadıkları için soğuktan çatlamalar oluşurdu. Zaman zaman meyve kasalarından artanları yakarak ısınırlardı. Bizde yaktıklarında iyice ısınalım diye ateşin etrafına doluşur onların şakalaşmalarını ve yarenliklerini dinlerdik. Çok şeyler öğrendik mangal başında, teneke başında ısnınma turlarında. Şimdi anlıyoruz ki gerçek hayat bilgilerinin sokakta ve çarşıda öğrenileceğini.
Tabi ki bu arada belediyede boş durmaz kalenin içinin karlarını temizlik işçileri vasıtasıyla temizlerdi. O dönemlerde temizlik özelleşmemişti.İşçiler belediyeye bağlıydılar. Kayseri ağzıyla kısaca çöpçü denirdi. Çöpçü değince kimse onları küçümsemezdi. Öyle çöpçü abiler vardı ki boylu poslu delikanlı yaptığı işi gerçekten tertemiz yapan insanlardı. Mehmet abide bunlardan biriydi. Uzun bıyıkı, iri yarı bir adamdı. Kalede duran en uzun süreli çalışan çöpçüğdü. Esnafla arası çok iyiydi. Esnaf da onu sever bir çöp olduğunda Memed efendi diye çağırırlardı. Büyük variller çöp olarak kullanılır sabah akşam onları Mehmet abi temizlerdi. Kalenin içinin sokaklarını sabahları birer birer süpürürdü. Toz olmasın diye esnaf erkenden sular oda tozutmadan süpürür, çöp arabasıyla dükkanlardan çöpleri tek tek toplardı. Bir keresinde maaş artırımlarında dolayı çöpçüler greve girdiler.Çöpler kalenin camisinin yanındaki alanda gittikçe büyümeye başladığında esnaf kendi aralarında çöpü kaldırmak için karar aldıklarında. karşılarında grev yapan çöpçüleri buldular . Mehmet abide aralarındaydı grev dayanışması olduğu için hiç bir yerden çöp kaldırtmıyorlar belediyeye maaş pazarlığında koz olarak kullanıyorlardı.İlk defa orda duydum sendika sözünü. Grev kararını sendika almış maaş pazarlığını çöpçüler adına belediyeyle onlar yapıyormuş. İşçi hakları için gerekli bir işçi kuruluşuymuş. Grev yapan çöpçüler hiç kimseyi çöp yığınına yaklaştırmadılar ve taşıtmadılar. Bir anda esnafla çöpçüler arasında gerginlik oldu . Hemen polis çağrıldı. Poliste grev olduğu için esnafa müdahale etmemelerini tavsiye etti. Fakat çöp yığınları büyüdükçe pis koku kalenin içine yayılmaya başladı öyleki kolonyacı olan babam sık sık dükkanın önüne esans sıkar oldu.Neyseki belediyeyle anlaşan sendika grevi bitirdi de kale içi rahat bir nefes aldı. Bu olaydan sonra çöpçü Mehmet abiye bir süre esnaf tavır koydu ama bu zamanla geçti unutuldu.
Baharla birlikte kırkikindi yağmurları başladığında bizde de farklı bir heyecan olurdu.her ikindi vakti hava birden bire döner, kararır ortalık gök gürültüleriyle dolar sonrada bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlardı. kalenin için bakkallar ve manavlardan sonra aslanlı kapıya giderken o kısım biraz çukurda kalırdı yani ortadaki meydan aşağıya doğru meyilliydi.Her yağmur yağdığında o kısım yağmurla dolar ihsan amcaların dükkanının önündeki çağ (logar) dolduğunda da sular diz boyuna kadar yükselir nerdeyse dükkanları basacak suruma gelmek üzereyken yağmur dururdu. Çöpçüler gelir çağı temizler açarlardı esnaf o anda rahat bir nefes alırdı. Bu olay hemen hemen hergün olurdu. Esnafın işleri durur sadece biz çoçuklara suda oynama fırsatı olurdu. Kağıttan gemiler yapar sularda yüzdürmeye çalışırdık.
Baharın erik ve çağlayla gelişini anlardık.Arkasından karpuzlabirlikte yazın rahatlığını yaşardık. Sanki meyve sebze bizim mevsimlerimizdi.
Yazın sıcaklarda sabah, öğle, ikindi vaktı sık sık dükkanların önünü sulardık. Her esnafın laylondan ıbrıkları vardı. Bazılarıda tenekeçi Bekir emmiye tenekeden su ıbrığı yaptırır su dökülecek yerine duş ağızlığı gibi delik delik delerdi. Onlarla dükkan önlerini sulamak büyük bir keyifti. Hemen hemen herkes dükkan ve sokak aralarını suladığı için yazın sıcak havada o serinliği hissederdiniz. Yazla birlikte sebillerde ortaya çıkar büyük tenekeden yapılmış su depolarına gazezoğlundan alınan buzlar atılır esnafa ve müşteriye serinleterek hayır duaları alınırdı. Çok sıcak olduğu bir günde Üsüğün emmi (Hüseyin) birden bire dükkandan üzerinde gömleğini ve atletini çıkarmış altında uzun donuyla bir elinde helke(kova) bir elinde su tası camiye doğru yürümeye başladı. herkes şaşkın üsüğün emmiye bakıyorlardı gitti çeşmeden kovaya su doldurdu geldi meydanın ortasına başladı kovadan aldığı suyu başından aşağıya dökmeye esnaf ve müşteriler şaşırarak baktıkları bu olaya Üsüğün emminin gülerek yıkanması karşısında onlarda gülmeye başladılar. Aklı başında büyüklerden biri işte kırkaltılık dedi. 46 lık sözünü ilk defa orda duydum zamanla bunun ne demek olduğunu öğrendikçe hep Üsüğün emminin meydanda yıkanması gelir aklıma kendi kendime gülerim
Biz meyvelerden bilirdik mevsimleri...