8 Saniye spiritüalizmle ilgili konusu itibariyle belli bir kesime hitap ettiği gibi, duruma aynı anda tersinden bakabilerek, insanların başına gelen bu gibi şeyleri şizofreniyle ilişkilendirmekle de fark yaratıyor. Esra’nın duvarların arkasını görmek, uzaktaki sesleri duymak veya rüyalarını yaşamak gibi tuhaflıkları, bir yandan seyirciye gerçekmişçesine aktarılırken öte yandan doktor nezaretinde ilaç almaya başladığı zaman bu korkutucu tuhaflıkları yaşamadığını görüyoruz. Bu yönüyle 8 Saniye, günümüz felsefi algısını yansıtır şekilde gerçeğin birden çok boyutu olduğunu öneriyor. Ama 8 Saniye’yi sırf böylesi konulara ilgi duyacaklara hitap eden bir film olarak değerlendirmek de hata olur. Bu tarz konular belli bir kesimin ilgisini çeken konular olabilir. Ama popüler sanatın kendince bir özelliği de avangart olanı kitleler nezdinde daha anlaşılır kılarak, bir bakıma avangardın da popülerleşmesini sağlamaktır. 8 Saniye filmi lokâl bir çevrenin ilgilendiği ekstrem bir konuyu popülarize etmekle sinema düzleminde aslında tarzının gereğini yerine getirmiş oluyor. Ve bunu layıkıyla başarıyor da.
Filmin kayda değer bir yönü de söz konusu olağanüstülüğü yaşayan karakteri, yani Esra’yı, hayatı bütün bunlara konu olan gerçekteki Esra’nın canlandırıyor olması. Yani Esra, filmde aslında kendini oynuyor. Ama yönetmen Ömer Faruk Sorak’ın bu yöndeki tasarrufu filmde farklı bir kurgusal denkleme sebebiyet veriyor. Yaratılan hikâyede Esra, duvarların arkasını görüyor, uzaktaki sesleri işitiyor, rüyalarını yaşıyor, uzun süre uykusundan uyanmayabiliyor. Gerçekteki Esra’nın da belki kendi kendini oynamakla, aslında benzer şekilde filmin temasına katkı sunduğu düşünülebilir. Yani Esra hem yanılsıyor, hem yanılsadığını yaşıyor, hem de yanılsadığını ve yaşadığını oynamış olarak ana temaya bu şekilde, genel kurgunun hâricinde bir unsur daha eklenmiş oluyor.
Bir de tabii yine Esra karakteri özelinde işlenen ve görmezden gelinemeyecek, “bireyin toplumsal yapıyla çatışması” meselesi var. Tematik olarak birey-toplum çatışması, en basit ifadeyle içinde yaşadığı toplumsal yapının bireyin hareketlerini ve zihinsel faaliyetlerini sınırlandırması meselesinin kurgusal düzleme malzeme olması, insan sosyâl bir varlık olduğu müddetçe devam edeceğe benzer. 8 Saniye özelinde yine bu konu hem varoluşsal bir problem olarak, hem feminizmin alanı dâhilinde, hem de asi bireyin topluma isyanı şeklinde açığa çıkıyor. Ama Esra’nın toplumla çatışması, finâli itibarıyla benzer konuyu işleyen diğer eserlerden biraz ayrışıyor. Esra kendisine dayatılan hayata karşı mücadele edip, bu mücadelenin sonucunda belki yenmeyi belki yenilmeyi denedikten sonra, kendi benliğini korumayı, ardından da çevrelendiği toplumsal yapıyı oluşturan diğer bireyleri oldukları hâliyle kabûl etmeyi öğreniyor. Bu tam da postmodernizmin mutsuz bireyinin sistemle barışma, uyuşma şeklidir. Edebiyatta da örneklerine sık rastladığımız bu uyuşma (itilaf) hâli, ya sinizmle ya kaçışla ya da 8 Saniye’de olduğu gibi uhrevî bir uzlaşma ile sağlanır.
Ömer Faruk Sorak sineması farklı konuları farklı biçimlerde işlese de bunun bile seçtiği popüler tarzla uyumlu olduğu düşünülebilir. Aslında sanıldığının aksine popüler sanat, avangart veya diğer deneysel tarzlara nazaran daha zor bir daldır. Konvansiyonel ölçülerde sınırları belirgindir çünkü; toleransı daha azdır. Kurallarının belirgin olması herhangi problemi işlemesini zorlaştırır. Ömer Faruk Sorak bu yeni filmiyle de seçtiği tarzın zorluğunun üstesinden gelmiş görünüyor. Özellikle aile içi ilişkileri, çatışmayı anlatırken yaratmaya çalıştığı ambiyans oldukça başarılı. Almanya’da yaşayan Türk ailesini ve Almanya’daki Türklerin kendi aralarındaki ilişkileri yarattığı bu ambiyansla da gerçekçi kılabilmiş.
8 Saniye ilginç konusuyla yetinip felsefi bir altyapıyı boş verebilirdi. Aynı hikâyeden daha yüzeysel bir iş çıkarmanın kolaycılığına kapılabilirdi. Hatta belki buna rağmen bile gişe yapabilirdi. Ama bu ilginç karakter ve bu karakterin ilginç hikâyesi yüzeysellikle sınırlanmayarak tematik bir çeşitlilikle zenginleştirilmiş, felsefi bir altyapıyla donatılmış. Özellikle feminizm temasıyla kadın cinayetlerinin konuşulduğu günümüzde aktüaliteyi de yakaladığı ilâve edilmeli.