Bunun sebebi öz-biçim ilişkisinden hareketle, çocuklara özgü naif konuların dışa vurumunun da naif olması şeklinde izah edilebilir belki. Bu şekilde çocukların ilgisini çeken, fakât sinemada işlemenin pek mümkün görünmediği fablların sinemaya tatbiki ancak animate formatla mümkün olabiliyordu. Ayrıca yine kahramanları da çocuk olan, çocukların ilgisini çeken hikâyelerde çocukların rol almaları nispeten daha zor olacağı için, bu gibi hikâyelerde animate format, geçmişteki bütün zorluğuna rağmen bir tercih nedeniydi.
Son yıllarda gelişen dijitâl teknolojinin sağladığı avantajlarla çeşitliliği dünya ölçeğinde artan animate format, ülkemizde de gerek televizyonlarda gerek sinema dünyasında çeşitlenmeye başlayarak, bu coğrafyaya özgü hikâyeler bu format üzerinden işlenmeye başladı.
Bu türün üzerinde durmaya değer birkaç tane fonksiyonu var. Bunlardan belki de en önemlisi fotoğrafla yapılamayanı, yani bire bir canlandırma ile yapmanın ya mümkün olmadığı ya da çok zor olduğu bir anlatımı sinema veya televizyon formatına aktarmayı kolay hâle getirmesi. Bunu da özellikle edebiyatta, çizgi veya resimli romanda işlenen fabl türünü, hayvanları veya fantastik yaratıkları kişiselleştiren hikâyeleri canlandırmayı mümkün kılması diye açıklayabiliriz. Animate formatın diğer bir fonksiyonu, genellikle televizyon dizileri için geçerli bir zorluğun, yani dizilerde profosyonel oyuncularla sağlamanın çok zor, hatta bir yönüyle imkânsız olduğu devamlılığın ve de aksiyon dozu yüsek, yıkıcılığı hat safhada sahnelemelerin animate formatta daha kolay hâle gelebilmesidir.
Gelişen dijitâl teknolojiyle birlikte animate formatta film yapmanın zahmeti de azalınca, özellikle süreli yayınlarla yetişkinlere hitap eden çizgi hikâyelerin veya çizgi romanların da bu formatta sinemaya aktarılmaya başladığı görülüyor. Hayvanlarla insanların diyalog kurduğu, aşırı şiddet, küfürlü konuşmalar, pornografiye varan edepsizlikler, erotizmle dolu, yetişkinlere özel bu çizgi hikâyelerin filme uyarlanması gelişen animasyon teknolojisi sayesinde giderek daha kolay hâle geliyor.
İşte tam da bu türden fantastik bir komedi olan Kötü Kedi Şerafettin de kendince bir okuyucu kitlesine (fun clup’a) sahip özgün bir çizgi romandı. Kötü Kedi Şerafettin’in çizgi roman versiyonu ile ilk kez denenen animasyonu arasındaki farklar veya uyarlamadan kaynaklı sorunlar ancak müstakil bir yazıya konu olabilir.
Filme özgü hikâyede Kötü Kedi Şerafettin’in Tonguç adlı sanat heveslisi birinin evinde yaşadığını görüyoruz. Nam-ı diğer Şero burada arkadaşları fare Rıza ve martı Rıfkı ile birlikte “takılmaktadır.” Derken neredeyse filmin daha ilk sahnesinde Tacettin adındaki yavru bir kedi, Şerafettin’in oğlu olduğu iddiasıyla ortaya çıkar. Bu durumdan hoşlanmayan ve başta inkâr eden Şero, mart ayı olması nedeniyle kendince çapkınlık yapmak için girdiği bir evde cins bir kedinin istemeden ölümüne sebebiyet verince çizgi romanlara özgü aksiyon dolu bir macera da böylece başlamış olur.
Kötü Kedi Şerafettin’deki hayvan kişileştirmesi, meselâ, Garfield serisindeki hayvan kişileştirmesi gibi değil pek. Burada insanlar ve hayvanlar müşterek bir hayatı yaşamanın yanında birbirlerinin hayvanlığını ve insanlığını normâl karşılayarak diyalog da kuruyor. Oysa Garfield benzeri örneklerde insanlarla hayvanlar aynı ortamı paylaşsalar da genellikle birbirlerine insan ve hayvan muamelesi yaparak daha gerçekçi bir hikâye kuruyorlardı. Kötü Kedi Şerafettin’de ise bu iki kesim gerçek dünyada olması gerektiği gibi ayrılmıyor, mevzû, birbirleri ile konuşmaya, kavga etmeye kadar varırken, sonunda mutlaka bir anlaşmazlık peyda oluyor. Diğer bir ifâdeyle söz konusu Bülent Üstün’ün hikâyesi olduğunda başta kahramanı Şero olmak üzere genel olarak hayvanlar, reel hayatta toplumun ötekileştirdiği bir kesimi simgelermiş gibi görünüyor. Genellikle uyumsuz, kavgacı, hâline ve keyfine düşkün, bakkala borç takan, alkol ve sigara bağımlısı, suça meyilli toplum insanı, Şerafettin karakteri ile bir kedide bütünleşiyor da diyebiliriz.
Çizgi roman formatıyla dillere destan olmuş bu kara komedinin animate formatına bakınca, özellikle geri plandaki detaylarının kusursuzluğundan etkilenmemek elde değil. Ses efektleri de bu kusursuzluğu tamamlar nitelikte. Umarım bu örnek Türk sinemasının animasyon türündeki başlangıcı olur ve bu başlangıçtaki mükemmele yakınlık, Türk sinemasında kendine özgü animasyon türü yaratır.