Adının Yavuz olduğunu öğreneceğimiz şarkı söyleyen bu adamın zamanın ruhuna, yaşadığı çevreye yabancı biri olduğunu çıkarmak mümkün meselâ; etrafında yadırganan bir adam olduğunu çıkarmak mümkün… Artık pek rağbet görmeyen bir müzik tarzında ısrar etmenin onu AVM’lere kadar düşürdüğünü ve yalnızlığa ittiğini çıkarmak mümkün.
Ardından babasının ölümüne şahit oluyoruz Yavuz’un; sigarayı bırakmaya çalıştığına, saçlarının protez olduğuna, belediye bünyesindeki müzik kursunda öğretmenlik yaptığına, başkalarının önünde konuşmayı beceremediğine… Herhangi bir ısrar karşısında aksi bir duruş sergileyemediğine de Neşe ile olan diyaloğu sırasında şahit oluyoruz.
Bir marketin şarküteri reyonunda çalışan Neşe, Yavuz’un belediyede ders verdiği öğrencilerinden biridir. Diploma töreninde gelen iş teklifini hatırlatarak kendisinin de vokal olarak çalışabileceğini söylediğinde, esasında Yavuz’un Yozgat’taki bu işi pek de kaile almadığı anlaşılır. Yavuz gibi hayata karşı kayıtsız bir adamın, arkadaşı vasıtasıyla gelen böyle bir teklife icazet etmesi için, Neşe gibi hayatı çıkmaza girmiş bir kadının bu konuda ısrarcı olması gerekecektir. Neşe’nin bu şekilde yönlendirmesiyle vardıkları Yozgat’ta bir gazinoda programa çıktıkları, otelin süit odasında beraber kaldıkları, sabahları kahvaltı ettikleri süreç, Yavuz’un kişilik özellikleri, olaylara yaklaşımı, gündelik kaygıları ile ilgili bir takım ipuçları verir. Nev-i şahsına münhasır takıntıları olduğunu fark ederiz Yavuz’un; ağzının pek laf yapmadığını, kendini ifâde edemediği genel bir edilgenlik hâlinin üzerine sindiğini, kelliği ile ilgili kompleksleri olduğunu, bir gömleğin peşinden bütün şehri dükkân dükkân dolaşabildiğini, çevresiyle ilişki kurmakta zorlanan pasif bir adam olduğunu anlarız; yaptığı işi önemseyen, hatta belki biraz da gereğinden fazla önemseyen bir adam olduğunu… Devâm eden süreçte berber Sabri ve radyo programcısı Kâmil’le tanışırlar. Yavuz’un iletişim kuramadığı Neşe, bu insanlarla kendince bir samimiyet geliştirmeye başlar. Zamanla Kâmil’le program yapmaya, Sabri ile evlenmeye karar verirler. Ve birlikte geldikleri bu yabancı şehirde işler Yavuz için pekiyi gitmezken, aynı yabancı şehir Neşe’ye birey olduğunu hissettirecektir. Sonunda Yavuz, arabasını ve gitarını satmak zorunda kaldığı şehirden Neşe’yi geride bırakarak tek başına ayrılmak zorunda kalır.
Yozgat Blues, aslında ziyâdesiyle müzisyen Yavuz’un hikâyesini anlatıyor. Bu durumda Neşe’nin hikâyesi alelâde bir hikâye olarak yan unsurdur. Onun Sabri ile Yozgat’ta kalmaya karar vermesi bile Yavuz’un tutumunun, Yavuz’un karakteristik özelliklerinin, yani asıl hikâye olan Yavuz’un hikâyesinin doğal bir tezahürüdür. Dolayısıyla Yozgat Blues filminin öne sürdüğü problemin çözümü Yavuz karakterinde, Yavuz’un çıkmazında aramamız gerekiyor.
Hayat sunduğu gerçeklikle insana yalnızca bir huzursuzluğu vâdeder. Çevresindeki diğer insanlar tekinsizdir. Sizden istenenler saçma, yaşananlar anlamsızdır. Hayattan ve onun huzursuzluğundan bunalan insan, kimi durumlarda çareyi içine kapanmakta, dünyaya ve bulunduğu topluma yabancılaşmakta bulur. Nitekim Yozgat Blues’da yaşadığı çevreye zoraki katlanan, içinde yer aldığı dünyanın hâricinde, dışa kapalı bir gerçekliği, kendi gerçekliğini yaşayan bir Yavuz karakteri görüyoruz. Bu minvâlde, Yavuz’un tepkisizliğinin aslında bir tepki, varoluşsal bir bunalım olduğunu düşünmek mümkün. Ama durum böyleyse bile, bu durumun nedenleri filmde ortada bırakılmış. Zira biz Yavuz’un nereden geldiğini, şimdiye kadar neler yaptığını, söz konusu karakteristik özellikleriyle hangi sorunlara maruz kaldığını bilemiyoruz. Fransızca şarkılar söyleyen bir adam olarak birden karşımıza çıkıveriyor. Evveliyatı meçhûl. Bunun, anlatılanlar kadar anlatılmayanların da önemli olduğu sinema anlayışından kaynaklandığını, yani Mahmut Fazıl Coşkun’un özel bir tercihi olduğunu söylemek mümkün. Yozgat Blues anlatmadığı boşlukları seyircinin hayâl gücüne bırakıyor. Bu nedenle filmi tematik düzlemde ele almak için evvelâ bu boşlukları doldurmak gerekiyor. O hâlde elimizdeki yegâne ipucu Yavuz’un yalnızlığıdır. Sahnede yalnızdır Yavuz; evde, sokakta yalnızdır; otelde yalnız… Kontrolü ele almayan, almak istemeyen bir adamdır. O hiçbir şeyi peşine takıp götürmez. Kendi başına hareket etmez. Etrafındaki herhangi bir şey onu alıp götürmeye, itelemeye kalkıştığında ancak hareket eder. Gelemeyen, gidemeyen, davranamayan… Tutunamayan biridir. Nitekim Yavuz’la karşılaştığımız sırada ona etki eden, yerinden kımıldamasını sağlayan Neşe olur. Her şeye ve herkese karşı edilgen bir tutum sergileyen Yavuz, sorgusuz suâlsiz Neşe etkenine kapılır.
Hikâyede Neşe ile Yozgat yolculuğuna çıkması Yavuz açısından bir kırılma ânıdır. Yavuz’un içine kapandığı cam fanus bu şekilde, Neşe gibi yabancı biriyle iletişime geçmesi sonucunda çatlamış olur. Ve bundan sonrasındaki Yozgat süreci Yavuz açısından bir geriye gidişe, “blues”a, hüzne tekabül eder. Yavuz muhtemeldir ki bütün hayatı boyunca olduğu gibi, dışardan bir etkinin yönlendirmesiyle hareket etmiş, İstanbul’dan, kendi iç yaşantısından çıkmış, belki de uzun bir zamandan beri ilk kez biriyle, Neşe ile iletişim kurmak mecbûriyetine düşmüştür. Hayatı da bu noktadan sonra karşılaştığı bir hüzne dönüşür. Zira kendini bir yana bırakıp başkalarının düşeceği sıkıntıları kaygı eden biridir o. Bu nedenle de yabancısı olduğu modern zamanların iflah olmazıdır. Etrafındaki insanları nasıl teselli edeceğini bilemez. Ağzı laf yapmaz. Acı bir gerçeği paylaşmaktansa kendi kendine yaşamayı yeğler. Aşk acısı değildir onun yaşadığı; varoluşsal bir ıstıraptır.
Yozgat Blues, bir romancı tarafından kaleme alınmış usta işi bir senaryoya sahip. Meselâ Yavuz’un yaşamla, yaşadığı şartlarla arasındaki varoluşsal çelişkinin ortaya serilebilmesi için muhakkak ki şarkıcı olması gerekirdi. Onun, her sıradan insanın da yer yer hissedebileceği hayat karşısındaki bunalımını anlatmak başka türlü zor olurdu çünkü. Bir de megakentte herhangi bir marjinâl için bile çıkış yolu bulunacağı için İstanbul’dan çıkıp taşraya gelmesi, bunalımını Yozgat gibi bir şehirde yaşaması gerekirdi. Ayrıca film boyunca görüntülerdeki geri planın muğlaklığı ile açıklamaya çalıştığım tematik düzlemde hikâyenin geri planının muğlaklığı, sanatsal bir yapıttaki öz-biçim ilişkisi uyarınca birbirine paralel işlendiği izlenimi veriyor; tabii bu arada Yavuz’un geçmişinin ve iç dünyasının muğlaklığı da.
Yozgat Blues sonuç itibarıyla nitelikli bir sanat eserinde olması gerektiği ölçüde çoklu okumalara da –ve bunun bir sonucu olarak- “Yavuz’un Neşe’den yana bir beklentisi olduğu” şeklinde yanlış okumalara da kapı aralayan bir derinliğe sahip. Ben bu çeşitlilik arasında burada varoluşsal bir okumayı tercih ediyorum.