Mert Baykal’ın Kardeşim Benim’i geleneksel Türk sinemasına özgü bir şekilde komedi ile başlayıp dram ile sona eren, genel hatları bu şekilde özetlenebilecek Amerikanvâri bir yol hikâyesi sunuyor.
Detaylara inildiğinde ise her ikisi de babalarının izinden giderek müzisyen olan kardeşlerden Ozan’ın ünlü bir pop yıldızı, Hakan’ın ise popülizme tümüyle sırtını dönmüş alternatif bir rockçı olduğu anlaşılıyor. İşte tam burada, hikâye (yol) boyunca komedi unsuru olarak kullanılan bu iki kardeşe özgü müzikâl seçimlerinden kaynaklı çelişki, aslında bir popüler kültür eleştirisi sunmaya gebeyken, köpürtülmeye pek müsait böylesi bir problemin es geçilmesi, senaryodan kaynaklı bir eksiklik olarak menfii bir eleştiriyi mûbah kılıyor. Üstelik Hakan’ın seçtiği müzikâl tarz üzerinde de yeterince durulmadığı gibi, diğer kardeş Ozan’ın, herkes tarafından tanınan, gazetecilerin dirlik vermediği, görenlerin imza isteyip fotoğraf çekindiği, ilgi odağı biriyken, kimi sahnelerde bu ilginin devam etmesi bir yana hiç bile tanınmadığına şahit oluyoruz. Böylesine ünlü bir kişinin her sahnede herkes tarafından tanınmayışı ya senaryonun özensizliği ya çekim sırasındaki bir ihmâlle açıklanabilirse de sonuçta izleyici nazarında aynı karakterle ilgili bir tutarsızlığa neden olarak menfii bir eleştiriyi haklı çıkarıyor.
Ayrıca yine bu yol hikâyesine paralel bir hikâye olan magazin gazetecisi ile ilgili aşk macerası da üzerinde durulmaya, derinleştirilmeye müsaitken, benzeri şekilde yüzeysel bırakılmış.
Hazır senaryo bahsi açılmışken son dönem Türk sinemasının başına bela olan hikâyenin hızlı akması sorununun bu film için de geçerli olduğunu iddia edebiliriz. Olaylar bir yana hem karakter analizlerine hem karakterler arası ilişkilere yeterince yer vermeden akan hikâye, söz konusu Kardeşim Benim olduğunda da gerisinde seyirciyi pek tatmin etmeyen boşluklar bırakarak olayların çok hızlı geliştiği intibaı uyandırıyor.
Dünya sinemasında da pek çok örneği sergilenen bu tarz yol hikâyelerinin ortak bir özelliği, yolculuğun ya bir aşka ya da başlangıçta pek mümkün görünmeyen bir yakınlaşmaya sebebiyet vermesi olarak belirtilebilir. Bu örnekteki, babalarının ölümünden sonra yakınlaşan, aralarında duygusal bir bağ oluşan kardeş veya bir babanın ölümünden sonra varlığından haberdar olunan kardeş meselesi, Yağmur Adam’dan itibaren benzer örnekleri çağrıştırsa da Kardeşim Benim’in özgün hikâyesinde işlenen yakın kardeş imâsı, filmin afişindeki iki erkek kardeşin birbiriyle ilişkisinden daha ziyâde, sonradan ortaya çıkan üçüncü bir kardeşin varlığından kaynaklanıyor. Yani hikâyenin başlangıcındaki düşman kardeşlere özgü bir Kardeşim Benim değil bu; sonunda seyirciyi bekleyen bir sürprizden kaynaklı Kardeşim Benim. Ve sonundaki bu sürprizle komediden drama evirilen Kardeşim Benim, bu yönüyle Ertem Eğilmez’in Canım Kardeşim filmini hatırlatıyor. Ama Mert Baykal’ınkinin sonunun Ertem Eğilmez’inki kadar acıklı olmadığı, günümüz sinemasına özgü bir mutluluk vâdettiği söylenebilir.
Murat Boz’un gerçekte de bir pop şarkıcısı olarak Ozan karakteriyle Rumeli kırsalındaki düğün sahnesinde sergilediği performansı takdire şayan bulmamak elde değil. Boz bu sahnede pek de tarzı olmayan oyun havalarıyla kendini gösterme imkânı bulurken, bize de vokalinin başka bir yönünü görme fırsatı veriyor. Ama demin ifâde etmeye çalıştığım problem yüzünü burada da gösteriyor. Ünlü pop yıldızı Ozan’ın yerel bir düğünde sahneye çıkması olayının, düğüne katılanlar arsında gerçekçi bir ilgiden mahrum kaldığı dikkât çekmeyecek gibi değil.
Ve nihâyetinde Kardeşim Benim, çok kısa da olsa Bulutsuzluk Özlemi’nin efsanevi hiti Güneye Giderken’i Murat Boz’un sesinden dinleme imkânı verdiğini belirtelim.