Narin soruşturmasına gizli tanık da dahil oldu! Bütün iddiaları yıkıp geçecek! Narin soruşturmasına gizli tanık da dahil oldu! Bütün iddiaları yıkıp geçecek!

Bugün İdlib’in de içinde yer aldığı ve ‘Çatışmasızlık Bölgesi’ adı verilen koridorun açılmasına yol açan nedenlerin, 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan döneme kadar uzandığını belirten Doç. Dr. Gökhan Bolat, “Arap Baharının ardından devam eden gelişmeler sonrasında Suriye’de iki unsur oluştu; Esad rejimi, bir diğeri de buna karşı olan unsurlar. Bu süreç ABD ve Rusya açısından farklı gelişmeleri ortaya çıkarıyordu. Amerika Esad ile çok sıkı ilişkileri olmamasına rağmen kontrollü izleme politikası izlemiştir ve olaylara çok fazla müdahil olmamıştır. Fakat daha sonra Suriye içerisindeki muhalefetin hem çeşitlenmesi hem de ülkenin çeşitli yerlerinde kontrolü ele almaya başlaması, daha önemlisi Rusya’nın da Esad’ın yanında tavır almasıyla ABD burada Esad’ı devirmeyen, onun bir şekilde varlığını kabul eden ama kendi çıkarlarının da gözetildiği yeni bir politika izledi. Bu politika da, Suriye’nin Kuzeyini Irak’ın Kuzeyi ile birleştirerek, buradan Akdeniz’e ulaştırılacak bir koridor açmak ve bir şekilde Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik konumunu önemsizleştirmekti” diye konuştu.


“Ayn-El Arap/Kobani olayları da süreci tetikledi”

2014 yılında meydana gelen Ayn-El Arap /Kobani olaylarının da, sürecin bugünkü hale gelmesinde önemli olduğuna işaret eden Doç. Dr. Gökhan Bolat, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Amerika, uluslararası kamuoyunda bölgede sözde İslamcı ve radikal grupların var olduğu ve bunun önlenmesi gerektiğine dair bir imaj oluşturdu. Böylelikle Suriye’deki olayların başlangıcında Esad ve muhalifleri şeklinde olan iki gruplu yapı çeşitlenmeye başladı. Suriye’de DEAŞ ve El-Nusra gibi örgütlere karşı, PYD/YPG gibi PKK kökenli unsurlar ön plana çıkarıldı. Sonuç olarak Suriye çeşitli açılardan parçalanmış oldu. Özellikle medyada oluşturulan sözde İslami terörizm tehlikesine karşı yeni bir müttefik bulma ihtiyacı ortaya çıkarıldı. Bu açılardan 2014 yılında DAEŞ’in Kobani’ye saldırması ve sonrasında Amerika’nın ve Barzani’nin desteği ile buradaki DEAŞ unsurlarının püskürtülmesi önemli bir aşamadır bu süreçte. Amerika burada bir taş ile iki kuş vurmuştur. Birincisi, DAEŞ’i ve İslami terörizm olgusunu ortaya çıkarmıştır, ikincisi Kobani’de özellikle kendi desteği ile DAEŞ’e karşı başarı kazanan PYD ve YPG’yi uluslararası camiada meşrulaştırmış ve bu örgütü DAEŞ gibi İslami teröristlere karşı kullanabilecekleri algısını oluşturmuştur. Böylece bu örgüt aracılığıyla Kuzey Irak’tan başlayıp Akdeniz’e kadar ulaşacak olan o ’Kürt koridoru’nun oluşturulması politikasını uygulamaya koymuştur.”

“Türkiye’nin İdlib’de bulunması gerekliliktir”

Türkiye’nin Güneyi’nde böyle bir koridorun varlığının her şeyden önce Türkiye açısından güvensiz bir ortam oluşturacağının altını çizen Doç. Dr. Gökhan Bolat, Türkiye’nin İdlib operasyonunda yer almasının, jeopolitik konumunun korunması ve sonraki süreçte bölgenin geleceğinde söz sahibi olması adına önemli olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Gökhan Bolat, “Çünkü Türkiye’nin yıllardan beri savaştığı PKK’nın Suriye kolu PYD bu koridorda etkili olacak. Bir diğeri de enerji hatlarının güzergahının değişmesi ile Türkiye jeopolitik açıdan önem kaybetmiş olacak. Ayrıca Türkiye’nin Arap/İslam dünyası ile olan coğrafi bağlantısı da ortadan kalkmış olacaktı” dedi.

Uzun yıllardır dış politikada, iç nedenlerden dolayı pasif davranan Türkiye’nin bu nedenlerle Suriye’deki gelişmelere daha aktif bir şekilde katılma kararı verdiğine işaret eden Doç. Dr. Gökhan Bolat, koridorun başarısızlığa uğraması ile Afrin’deki PYD-YPG varlığının etkisiz hale getirileceğini ve Güney sınırlarındaki güvensiz ortamın sona erdirileceğini söyledi.

İki kutuplu dünyaya dönüş mü var?

Süreci, Amerika ve Rusya merkezli çıkar çatışması olarak tanımlayan Doç. Dr. Gökhan Bolat, dağılan SSCB ile dünya siyasetindeki etkin rolünden uzaklaşan Rusya’nın, tekrar etkin olmak istediğine değindi. Doç. Dr. Gökhan Bolat, ABD ve Rusya açısından ise durumu şöyle değerlendirdi:

“Burada Amerika ve Rusya bir güç mücadelesi var. Bu mücadelede ABD’nin PYD koridoru oluşturma politikası Türkiye’yi Rusya’ya yaklaştırmış ve bu durum birkaç gün önce ortaya çıkan vize krizi gibi bir takım krizlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Suriye meselesi de dahil olmak üzere son dönemlerde Türkiye ve Amerika arasında ciddi bir kriz var. Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşması bir şekilde bölgesel dengelerde Amerika aleyhine Rusya lehine bir takım gelişmeler ortaya çıkartmıştır. Uzun vadeli olarak baktığımızda, Rusya’nın askeri üslerinin muhazafa edilmesi ve Suriye’nin geleceğinde etkin bir rol almak istemesi, ek olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünyanın tek kutba dönüşmesinden sonra Rusların, eski iki kutuplu dünyayı oluşturmak ve Amerika’ya bundan sonra ki küresel politikalarda tek başına karar veremeyeceği mesajını vermektir. Bu süreç, Rusya’nın dünya siyasetinde ABD’ye yeniden alternatif bir güç olma mücadelesinin bir aşamasıdır” ifadelerini kullandı. (İHA)