Bugün çeşitli gazetelerden, değişik dünya görüşlerini taşıyan yazarlardan küçük alıntılar yapacağım. Ortaya nasıl bir manzara çıkacak birlikte görelim.

Milliyet Gazetesi’nden Can Dündar şunu söylüyor. “Başbakan son dönem hemen her konuşmasında kefenden söz ediyor. Lafa, “Bedeli ne olursa olsun“ diye başlıyor.

“Menderes, Özal ve ben...” diyerek kendini ısrarla yakın tarihin karanlık sayfaları içine yerleştiriyor: Örnek verdiği iki ismin ortak özelliği, güçlü oyla gelip zamanla iktidar sarhoşluğuna kapılmaları ve nasihatlere kulak asmamalarıydı.”

Aydınlık Gazetesinden, Doğu Perinçek’ten bir cümle; “Bütün toplumlarda, yeni görüşler getiren, eleştiri yapan, cesur insanlar “anormal” görülür. Hatta onlardan “deli” diye söz edildiği de olur.”

Hürriyet Gazetesi’nden Ahmet Hakan; “Hadi Yiğit Bulut, Melih Gökçek falan kendi çaplarında kışkırtıcı bir tutum içine girdiler. Peki Levent Kırca’ya ne demeli?”

Bu arada, Levent Kırca’nın ne dediğini de hatırlayalım. Çünkü Can Dündar’ın ve Ahmet Hakan’ın söylemek istediklerini anlamak için bu şart. Ulusal Kanal’da canlı yayında konuşan Kırca, "Erdoğan ve yandaşları bu vebalin altından çıkamazlar. Kendini Adnan Menderes'e benzeten Erdoğan'ın neredeyse finali de Adnan Menderes gibi olacaktır. Bunlar gemiyi öyle bir azıya almışlar ki.. Tayyip Erdoğan akıbetine koşuyor.” Demişti.

Cumhuriyet Gazetesi’nden Ahmet Cemal, “Zaman, yalanın en büyük düşmanıdır. Ve aslında tarih, en az yasa koyuculuğu kadar usta bir ironi yazarıdır. Kara mizah anlayışı bazen çok kanlı olsa bile!” diyor.

Sabah Gazetesi’nde Mehmet Barlas da; “Toplumun değişik kesimleri, tıpkı fay hatlarının kırılmasında olduğu gibi, belirli aralıklarla ve genellikle 10 yılda bir sokağa dökülüp öfkelerini boşaltırlar. Yanık geçmişte bu öfkeyi gerekçe edip ‘kardeş kardeşi öldürmesin’ diye askeri darbeler yapılırdı.” Diyor.

Evrensel Gazetesi’nde İhsan Çaralan, “Gezi Parkı’nı boşalttınız diye çocuk sayılarını, çocukların nasıl bir eğitim alacaklarını, nasıl oturup nasıl kalkacaklarını belirlemeye çalıştığınız milyonlarca genci, yetişkini, kadını, erkeği yeniden evlerine sokup, bu 20 günde yaşadıklarını, kendi güçlerinin farkına vardıklarını unutturabileceğinizi mi sanıyorsunuz?” diyor.

Elbette bu kadarla sınırlı değil. Daha yazdıklarıyla görüşlerini dile getiren, savunan, direnen bir çok köşe yazarı var. Onları da tek tek okuyorum. Emin Çölaşan’ı, Uğur Dündar’ı, Yekta Güngör Özden’i yazdıkları gazeteden takip ediyorum. Vatan Gazetesi’nde “Diğer yüzde 50 ne düşünüyor? Diye merak eden Dilek Önder gibi, merakımı sadece diğer yüzde elli ile sınırlandırmıyorum. Yüzde yüz ne düşünüyor diye merak edip araştırıyorum. Ve kafamda ülkeyi ikiye bölüp kendimi bir yarının içine dahil ederek diğer yarıyı ötekileştirmiyorum. 

Bakın, yukarıda yaptığım alıntılar benim algılarımın seçiciliğiyle yazıların arasından cımbızlandı. Bu cümlelerin hepsi bağlamlarından koparıldı ve benim yazımda geliştireceğim bakış açısıyla farklı anlamlar kazanacaklar. Yani istersem birilerini karalayabilir, bazılarını mahkum edebilirim. 

Fakat ben bunu yapmayacağım. Böyle pragmatist ve çirkin kelime oyunlarıyla kurmayacağım düşüncemi. Herkesin ülkesi adına kaygı taşıdığının görülmesini istedim sadece. Çünkü Ahmet Cemal’in belirttiği gibi kanlı ironi ve mizaha yol açmak istemiyorum. Sosyal medyada çokça orantısız zekadan bahsedildi. Buradan haykırmak istiyorum. Orantısız zeka şayet sırtını orantılı bir vicdana dayandırmazsa büyük bir kibirin göstergesi olabilir yalnızca. Bunu kimseyi hedef göstererek söylemiyorum. Kendinde istihzanın, muhatabını hafife alan, karalayan, aşağılayan(!) türevlerini gözlemleyebilen herkesi orantılı bir vicdana davet ediyorum. Çünkü faşizm budur. Kendinden görmediğini, öteki saydığını küçümsemek, hafife almak ve kendisi gibi olmadığı için aşağılamak...

Bu garabet ne kadar çokça yapılıyor. Kibir ve hırs gözlerimizi bürüyünce bakın aynı bayrağı sallayarak birbirini düşman gören bir hamakati seyrediyor ve hep birlikte üzülüyoruz. İşte ironinin hakiki ve tek hedefi hamakattir. Aynı ahmaklığı karşı karşıya cepheleşerek sürdürmek ancak dışardan seyredenler için komik olmalı...

Fıkra:

Zenci gençler metruk bir evin tavan arasında bir şişe bulmuşlar. Şişeyi temizlemek için ovuştururken içinden cin çıkmış. Cin hepinizin birer dileği var, dileyin ne dilerseniz demiş. Sıradan dilekte bulunmaya başlamışlar. Birinci beyaz olmak istemiş, 

ikinci, üçüncü, dördüncü hep beyaz olmak istemişler ve dilekleri anında gerçekleşmiş. Beşinci genç, bu kadar beyazın arasında ben bunalırım, hepsini tekrar zenci yap demiş.

Son dileği kim tutacaksa lütfen Türkiye’nin eskisi gibi olmasını istemesin...