Arap Baharı’nın yoğun olarak sosyal medya üzerinden örgütlenen halk tarafından gerçekleştirildiği en azından bir iddia olarak bile gözden kaçırılmamalı.

Son günlerde Gazze’de yaşanan acı olaylar üzerine sosyal medyada çığ gibi büyüyen bir tepki var. Bu tepkilerin içerisinde beni şaşırtan ve üzen bir konuyu belirtmeden geçemeyeceğim. İnsanların düştükleri vahim durumları, yaşanan vahşeti olanca vahşetiyle sosyal medyada paylaşmayı çok anlamsız buluyorum. Parçalanan uzuv, ölmüş çocukların resimlerine bakmak istemiyorum. Böylesi bir durumu sanki eve gelen misafire albüm göstermekle bir kefeye koyarcasına paylaşmayı garipsiyor ve anlam veremiyorum. O resimlere bilgisayar ekranından bakarak oturduğum yerde oturmayı kendime yediremiyorum. Bu tür paylaşımların ahlaki bir zaafa yol açtığını düşünüyorum.

Sosyal medya üzerinden atılan sloganların samimiyetinden şüphe duyuyorum. En azından şunu çokça unutuyoruz gibi bir düşünce beliriyor. Kardeşim bu mecraların tamamı zalim dediğiniz adamların icadı ve malı. Eğer tepkinizi ciddiye alınabilecek değerde görselerdi zaten sizi konuşturmazlardı. Çoğu slogan havaya bile gitmiyor. Çünkü atılan sloganlar da o dünya gibi sanal. Daha kötüsü şu; kolu bacağı kopmuş bir çocuk cesedini Facebookta ya ‘beğen’iyorsunuz. Ya da paylaşıyorsunuz. Öteki tarafta ise “kahrol düşman al sana tweet” demek gibi bir garabetin içerisindesiniz. El insaf!

Turist ve Düğün Mezesi Dervişler

Bazı konulardaki bilgisizliğimiz ve bilinçsizliğimiz, kaş yapayım derken göz çıkarmamıza, görgüsüzün önde gideni durumuna düşmemize sebep oluyor. Bir yanda binlerce yıl içerisinde oluşan geleneklerimiz var. Öte yandan dünyanın bu gününü yaşıyoruz. Bütün dünyanın küçücük bir köy gibi algılandığı bir çağda. Üstelik değişerek yeni gelen günün gerekliliği olarak kabul ettiğimiz bize ait olmayan çok şey de hayatımıza sızdı. Mesela eskiden evlerin bahçesinde yapılan düğünler şimdi salonlarda yapılıyor. Bir de buna dünya görüşümüzü, dini inancımızı vs. eklediğimizde garip sentezler ortaya çıkmaya başlıyor. Bir bakıyorsunuz sünnet düğününde mehter takımı gelmiş. Bir bakıyorsunuz düğün salonunun sahnesine sikkesi ve tennuresiyle bir Mevlevi dervişi çıkmış dönüyor. Hani muhafazakarız ya! Dansöz yerine Mevlevi dervişi.

Bir de Mevlevi musikisini ve sema ayinini kimi yerlerinden kırparak turistik bir gösteriye dönüştürme etkinliği söz konusu. Camilerimize girerken zorla başlarına örtü taktırdığımız turistlerin gözü gönlü bayram etsin, onların oryantalist bakışları doysun, mistik hezeyanları geğirsin diye gönlümüzün değerlerini meze yapmaktan bahsediyoruz. Mevlevi dervişleri veya derviş kılığına girmiş rakkaseler bu işe bir an önce son versinler.

Bu tür garabetlere anlam vermekte zorlanıyorum. Bir yanda gavurun biri karikatürle veya filmle Müslümanları aşağıladı diye ayağa kalkıyoruz. Öteki tarafta görgüsüzce ve cahilce kendi değerlerimizi aşağılıyoruz. Nasıl bir mantıktır anlayabilmiş değilim.

Mevlevi muhiblerinin hazırladığı bir site olan www.semazen.net adlı internet sitesinde bir süredir, Turistik sema geleneğe zarar veriyor başlığıyla bir imza kampanyası yürütülüyor. Sevgili dostum Lütfü Sarıkaya telefonla arayarak bu imza kampanyasına destek vermemi istedi. Konuşmamızdan anladığım kadarıyla ülkemizin diğer illerine nazaran Kayseri bu konuda biraz sessiz kalmış. Ben de dostumun uyarısı üzerine derhal imza kampanyasına dahil oldum. Mevlana’yı seven Mevleviliğe gönlünde yakınlık hisseden hemşehrilerimizin bu kampanyaya destek vereceklerini ümid ediyorum.

Mevlevi’likle Kayseri’nin ne alakası var, memlekette bunca mesele varken tek derdimiz bu mu kaldı türünden geçiştirilebilir. Ama geleneğin erozyona uğraması, modern hayata yamanarak bir soytarılığa dönüştürülmesine hem dini hem de milli açıdan karşı durmak gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar şehrimizdeki Mevlevi dergahı yıkılıp yerle bir edilmiş olsa da, Mevlevi gelenek Kayseri için belirleyici şeylerden biridir. Seyyid Burhaneddin’e kadar geriye gitmeye gerek bile yok. Ahmet Remzi Dede’nin kemiklerini sızlatmayalım. Büyük bir vefa borcunu ödemek için küçük bir ödeme diyebiliriz. Hiç değilse bu imza kampanyasına katılarak Kayseri’li Mevlevi muhiblerinin yüzünü de ağartalım.

Sonuç itibariyla internet üzerinden üretilecek her tür muhalefetin, imza kampanyasının sonuç getirebileceğine dair beklentiye girmek taraftarı değilim. Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasına benzer bir hissiyatla ya ‘Ya tutarsa’ diyorum.

Kafamızı kuma gömmeden dünyada neler olup bittiğini takip etmek ve anlamak için bir araç olduğunu da gözden kaçırmak istemiyorum.