Ataerkilliğe başkaldıran şiir yapısı ile bulunduğu toplumda da huzursuzluk yaratan kadınlar kategorisinde yerini alan, o büyülü dizlerinden nasibimi aldığım için şanslı hissetiğim kadın, sevgili Furuğ…
“Düşler ne kadar safsalar o kadar yükseklikten düşer ve ölürler” dedi ve hayata gözlerini yumdu. Ama ben bu gün ölümü değil uçuşunu hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum dizeleriyle, mücadelesiyle…
Şairliğinin yanı sıra, aynı zamanda yazar, yönetmen ve ressam da olan Ferruhzad, Babası Albay Muhammed Ferruhzad ve annesi Turan Veziri Tebar’ın yedi çocuğundan üçüncüsüydü. Mahalle mektebinde 9. sınıfa kadar devam ettikten sonra kız sanat okuluna gitti. Burada resim, dikiş-nakış ve el sanatları öğrendi. Hicivci şair Füruğ, 16 ya da 17 yaşlarına geldiğinde İran’ın ünlü simalarından Perviz Şapur ile evlendi. Bu evlilikten Kamiyar adında bir oğlu oldu. 1954 de eşinden boşanmasının ardından bir daha oğlunu göremedi.
Henüz on altı yaşında iken önce ESİR isimli şiir kitabını ardından da 1956’da Duvar isimli şiir kitabını yayınladı. Yirmi iki yaşında yazar ve yönetmen İbrahim Gülüstan’la tanıştı . Ve böylece sinema ile de tanışmış oldu. 1962 yılında yaptığı bir belgesel filmi o yıl İtalya’da belgesel filimler festivalinde birinciliği elde etti.
1963 yılında yaptığı “Kara Ev” filmi, Almanya’da düzenlenen Ober Havzen film festivalinde “En İyi Film” ödülünü aldı. Ferruhzad, bu filmin çekimleri için gittiği Tebriz Cüzamlılar Evi’nde tanıdığı küçük Hüseyin’i evlat edindi.
1963 yılında Füruğ, “Yeniden Doğuş” adlı eserini yayınladı. Artık şiirde olgunlaşma dönemidir ve sanatsal düzeyi yüksektir. Bu kitabıyla şair, İran şiirinde derin ve etkileyici değişikliklere yol açmıştır.
Eserlerindeki ifade rahatlığı, yalınlığı, geniş görüş yelpazesi ve içtenliği ile günümüz insanının problemlerini çarpıcı bir dille yansıtarak Modern Fars şiirinin tahtına oturdu. Tabi Modern Fars şiirinin tahtına otururken Klasik Fars şiirini de tümüyle reddetmedi. Sadece, teknik ve ses bilgisinden faydalanarak, yeni şiir yolunda ilerledi. Kendinden önceki dönemde rastlanmadık biçimde şiire kadın sesini, algısını, ruhunu kattı.
Ölüm, yokluk, aşk ve hayat temaları üstünde çokça durdu. Yaşadığı o zorlu ülkenin sınırları içerisinde, kadın olmanın ve dahası “düşündüğünü ifade etmek isteyen bir kadın” olmanın ne kadar zor olduğunu bildiği halde insanlığın kronikleşmiş bu problemine parmak basmaktan asla geri adım atmadı. Elbette sakınılmadan kendi olma arzusu taşıyan bu şiirler, dönemin muhafazakar çevrelerince eleştirilip bir anlamda ötekileştirildi.
13 Şubat 1967 tarihinde öğleden sonra saat 14.30’da stüdyoya gitmek için hızla seyir halindeyken karşısına çıkan okul aracına çarpamamak için direksiyonu kıran Füruğ, aracından fırlayıp, boynunun kırılmasıyla 32 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Fikirleri her defasında şiddetli tartışmalara yol açan Ferruhzad, hem İran toplumunun kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştirdiği için hem de yazdığı şiirler bazı kesimler tarafından aykırı bulunduğu için cenaze namazını kıldırmak istemedi mollalar. Ve cenazesi bir yazar tarafından kıldırıldı Ferruhzad’ın.
…”
Sonra öğrendik ki dünya yuvarlak, kaldık
Sen bağıra bağıra ağlardın ben susardım
Sen duvarları yumruklardın duvarlarında ellerinin izleri kan içinde
Ben içime içime oyardım kendimi
Sen çimenlere yatıp uyuyakalırdın
Ben banklara tünemiş uykusuz
Sen ot içerdin duman kusardın geceye
Ben tek sigaralık ciğerimle öksürüklerde
Sen aşka inanmazdın sen inanmazdın
Ben maviye inanırdım
Boynumdaki yorgun damarların mavisine
Beyaz dalgaları omuzlayan deniz mavisine
Denizin bittiği yerde başlayan göğün mavisine inanırdım
Bi de ensemde ki dövmeye inanırdım
Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla …
Sonsuz sevgiyle….