Hani kimine şarkı söylemek, kimine seyahat etmek kimine alışveriş yapmak ya da daha başka şeylerle uğraşmak iyi gelir ya, bana da yazmak iyi geliyor. İliklerime kadar acı tatlı herşeyi hissederek yaşamaya ve kelimelerin de bunun kanıtı olduğuna inanıyorum! Bu harika bir his...

Uzun zamandır yine gündelik hayata dair yazsam da, kitaplardan pek bahsetmediğimi fark ettim. En son Hasan Ali’nin “Gölgesizler”ini yazıp bırakmışım. Açıkçası hem Ramazan ayından hem gazetenin yoğunluğundan hem de giderek sıcaklayan şu günlerde zorlanarak yazdığım tezimden dolayı okumaya çalışsam bile yazmaya pek fırsat bulamadım. Ama geçtiğimiz günlerde, uzun zamandır merak ettiğim kitaplardan bir kaçını aldım. Ve haziran ayı içerisinde bitirmeyi düşünüyorum.

Metis, Sel ve Ayrıntı yayınlarına ait olan kitapların her biri kendi alanında tartışmasız duayen diyebileceğimiz yazarlara ait. Ve bu sefer tür olarak roman ya da öykü seçmedim. Biraz daha sosyolojik, yaşamayı, tüketimi, insan davranışını ve günümüz toplumlarının teknolojik gelişmeler karşısında yaşadığı kültürel değişimleri ele alan eserleri tercih ettim.

Kitapları isimleri ve içeriğine göre sıraladım. Kısaca sırasıyla şu şekilde:

  • Çürümenin Kitabı - E.M. Cioran : Metis yayınlarına ait olan bu kitap öncelikle çok çok ağır. Ne tek solukta okunabilen ne de sindirilmesi kısa zamanda gerçekleşen bir kitap. Yani kitabı yarılamış biri olarak şunu söyleyebilirim ki okurken gerçekten kalbinizi zorlayacak cümleler içeriyor. Çünkü sadece çürümenin değil aynı zamanda hayatın her alanındaki bozulmaya, kokuşmuş, gizli-saklı utanç duyulan düşüncelere ışık saçan ve şu zamana kadar insana ait tüm gerçekleri eksiksiz anlatan yegane bir kitap.
  • Vitrinde Yaşamak - Nurdan Gürbilek: Bu kitabı ilk olarak Beyoğlu’ndaki Robinson Crusoe kitabevinde görmüştüm ve ismi çok hoşuma gitmişti. 1980’lerin kültürel iklimini ele alan bir kitap bu. Evet bir darbe dönemi Türkiye’si var kitapta. Ve Türkiye, darbenin ardından geçen onca zaman içerisinde modern kültürünü oluştururken neler yaşadı, neleri dışarda bırakıp, neleri kültürel ifade alanının içine alabildi? Çok merak ediyorum !
  • Sonsuz Dikkat Dağınıklığı- Dominic Pettman : Açıkçası bu yazarı daha önce hiç duymamıştım. Ama hem bir iletişim öğrencisi hem de sosyal medya ile haşır neşir biri olarak kitabın sadece adı bile dikkatimi dikkatimi çekmeye yetti. Biliyorsunuz, önceden televizyon için aptal kutusu derlerdi. Şimdi ise sosyal medya için aynısı söyleniyor. Çünkü her ikisinin de ortak bir yanı var. O da şu bence, insanın televizyon ya da sosyal mecralarla evrensel yalnızlığına çözüm getirdiğini sanması ve gece başını yastığa koyduğunda yanıldığını anlaması. Kitabın içinde çok farklı konulara değinen başlıklar var. Bunu da okur okumaz detaylı bir şekilde paylaşacağım.
  • Ve son olarak Tembellik Hakkı. Bu da Ayrıntı yayınlarından çıkan bir Paul Lafargue kitabı. Bu kitap gerçekten çok farklı ve hoşumuza gideceğinden eminim. Çünkü genel olarak, çalışmanın sarsılmaz bir değer olarak getirildiği toplumların eleştirisini yapıyor. Yani tembellik kavramının “başıboşluk” ya da “aylaklık” olmadığını öne sürüyor. Aslında birşey yapmadan geçirdiğimiz zamanların boşa tüketilmiş gibi görünmesine büyük eleştiri sunan bir kitap bu.

Listem bu şekilde. Okuyup bitirdikçe detaylarını da paylaşacağım. Fikir vermesi açısından umarım işinize yarar.

Sevgiler !