...

Sorunu başkalarıyla değil, kendiyle olan insanlarız biz, kimseye zarar gelmez bizden. Ütülmek için gelmişiz hem zaten dünyaya, mütemadiyen ütülmek için... Şanssız bir neslin parçalarıyız. Örgütsüz bir ülkenin kurbanlarıyız biz. Kendi içimizde hem kendimizle hem yeryüzündeki kan emicilerle baş etmeye çalışan ama birlikte mücadele etmeyi başaramayan; tembel, beceriksiz, çalışmayı sevmeyenleriz biz. Ama tabi umut yok mu, var. Umut her zaman var zaten, mütemadiyen ütülürken bile var umut. Olmadığında yaşam doğal olarak sonlanıyor. Ama gerçek mücadelenin başlaması için, gerçek bir kopuş yaşamak gerekiyor. Sevdiğim dergilerden birinde okumuştum; "kimse durduk yere değişmek ve değiştirmek istemez. Çaresiz kalan insanlar değişir veya değiştirir..." Bu yüzden çok çaresiz kalmalıyız ki, boğazımıza dayanmalı ki bıçak, 'ne oluyor?' diyebilelim. Haklısınız bazen insan ciğerini çıkarıp atıyor, kimsenin nefes olmasını istemiyor. Bir evin kapılarını çarpıp çıkar gibi küskün, kızgın ve hırçın bir tavırla terk edip gitmek istiyor insan yurdunu. Bazen kendisine ait olmayan bir evde süresiz misafirlikte gibi hissediyor kendisini insan; hep bir tedirginlik, hep gideceğini bilerek ama zamanı gelmediği için doğru anı bekleyerek yaşamak gibi oluyor bazen bu ülkede yaşamak. Hep eğretiyiz bu ülkede. Kendisine ait olmayan bir hırkayı sırtında taşıyor gibi davranıyor bize bu topraklar. Ona ait olmadığımızı hep hissettirerek... Bizse hırçın, hoyrat ve kızgınız. Bayram harçlıklarını biriktirerek aldığı oyuncağı elinden alınmaya çalışılan bir çocuk gibiyiz. Bize kendimizi gurbette hissettirenlere ise bu toprakların gerçek sahiplerinin bizler olduğunu, bu yurdun bizim evimiz olduğunu, gidecek başka bir yerimizin olmadığını göstereceğiz, az kaldı. Az kaldı; çünkü çarelerimiz tükenmeye başladı ve başka çaresi kalmayan insanlar değiştirmek istiyor bir şeyleri, değişikliğin adı devrim oluyor. Bu ülkede de bir gün gerçekten bir değişim hareketleri başlarsa, bu yine bizler sayesinde olur. Umutsuz durumun, umutsuz insanı olarak görünse de mutsuzluğumuz, aslında değişen ve değiştiren biz olacağız. Çareler tükendiğinde, örgütsüz Türkiye, örgütlü bir mücadele görecek, çareler azaldıkça, mücadele yaklaşacak.