Osmanlı’da aşşabcılık, bitkilerle sağlık desteği sağlamaya dayalı, usta-çırak ilişkisi ile yürütülen ve halk sağlığında önemli bir yer tutan bir meslekti. Günümüzde fitoterapi, bilimsel temellere oturtulmuş, modern üretim standartları ve denetim mekanizmalarıyla desteklenmiş bir alternatif sağlık uygulaması olarak devam etmektedir. Ancak her iki dönemde de amaç aynıdır: Doğal kaynaklarla sağlığı desteklemek ve hastalıklara çare bulmaktır.
Osmanlı'da aşşabcılık, günümüzde fitoterapi veya bitkisel tıp olarak adlandırabileceğimiz, bitkisel malzemeler kullanılarak yapılan tedavi yöntemlerini içeren bir meslekti. Aşşabcılık, esasen Osmanlı İmparatorluğu'nda eczacılık mesleğinin temelini oluşturmuş ve halk arasında sağlığı desteklemek için doğal kaynakların kullanımına odaklanmıştır.
Osmanlı'da Aşşabcılığın Doğuşu ve Gelişimi
Osmanlı İmparatorluğu’nda aşşabcılığın kökenleri, İslam dünyasında Orta Çağ boyunca gelişen tıp ve şifalı bitkiler bilgisine dayanır. İbn-i Sina, El-Razi gibi ünlü İslam hekimlerinin eserleri, Osmanlı İmparatorluğu’nda da referans alınarak yaygın bir kullanım kazanmıştı. Bu eserlerde şifalı bitkilerin, minerallerin ve diğer doğal malzemelerin sağlık üzerindeki etkileri detaylıca anlatılıyordu.
Aşşabcılık, şehirlerde attar dükkânları aracılığıyla halka hizmet veriyordu. Attar dükkânlarında; bitkiler, tohumlar, kökler, çiçekler, şifalı otlar, yağlar ve baharatlar bulunur ve bunlardan çeşitli ilaçlar yapılırdı. Bu dükkânlarda çalışan aşşablar (şifalı bitkiler konusunda uzman olan kişiler), aynı zamanda Osmanlı halkına bitkisel sağlık bilgilerini aktararak kültürel bir rol de üstlenirdi.
Osmanlı’da saray hekimlerinin yazdığı tıbb-ı nabati (botanik tıp) kitapları da aşşabcılığın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Bu kitaplar, halk sağlığını korumaya yönelik bitkisel tedavi yöntemlerini içeren kaynaklardı ve halk arasında yaygın olarak kullanılıyordu.
Aşşabcılığın İşleyişi
Aşşabcılar, farklı hastalıkların belirtilerine göre bitkilerden merhem, macun, losyon, şurup, toz ve lapalar hazırlardı. Çeşitli bitkisel tedavi yöntemleri, hastalığın türüne ve hastanın yaşına göre uyarlanırdı. Örneğin, solunum sorunları için nane ve adaçayı karışımları kullanılırken, cilt sorunları için gül suyu ve bal bazlı merhemler hazırlanırdı.
Aşşabcılar, bitkilerin hangi mevsimlerde ve hangi koşullarda toplanması gerektiğini, nasıl kurutulacağını ve ilaç haline getirilip saklanacağını bilirdi. Özellikle Osmanlı döneminde İstanbul ve Bursa gibi şehirlerde attarlık çok yaygındı ve bu şehirler, ticaret yollarının merkezinde olduğundan, farklı coğrafyalardan getirilen bitkiler de bulunabiliyordu.
Osmanlı Aşşabcılığı ile Günümüz Fitoterapisi Arasındaki Farklar
1. Bilimsel Metodoloji Eksikliği: Osmanlı’da aşşabcılık daha çok geleneksel bilgilere dayanıyordu ve modern bilimsel yöntemler o dönem için mevcut değildi. Bitkilerin etkileri deneyimler ve ustadan çırağa aktarılan bilgilerle bilinirdi. Günümüzde ise bitkilerin kimyasal bileşenleri laboratuvarlarda analiz edilerek etkileri bilimsel olarak test edilmektedir.
2. Halk Sağlığına Erişim: Osmanlı’da aşşabcılık, özellikle kırsal alanlarda halk sağlığı hizmetinin temeliydi. Günümüzde sağlık sistemi daha kurumsal bir yapıya sahiptir ve hastaneler, eczaneler gibi modern sağlık kurumları vardır. Ancak fitoterapi, bu modern sistemin tamamlayıcı bir unsuru olarak kabul görmektedir.
3. Modern Farmasötik Üretim: Osmanlı’da aşşabcılar, ilaçları elle hazırlarken günümüzde fitoterapi ürünleri fabrikasyon olarak üretilmekte, kalite kontrol ve dozaj standartlarına uygun olarak paketlenmektedir. Bu durum, kullanım güvenliğini artırmaktadır.
4. Yasal Düzenlemeler: Osmanlı döneminde aşşabcılık resmi bir meslek olarak görülmezdi ve meslek erbapları daha çok loncalar aracılığıyla organize olurdu. Günümüzde fitoterapi ürünlerinin üretimi ve satışı devletler tarafından düzenlenmekte, Sağlık Bakanlıkları veya ilgili kurumlar tarafından denetlenmektedir.