Oscarları” sahiplerini buldu diye veren bile var!) 

Geçmişteki şehir fikri ile günümüzdeki “algı” (Fikir tefekkür edilen, algı verilenin

 

alınması anlamına galiba) arasındaki farkın, “kenti değişim değeri (rant ve pazarlama 

nesnesi) olarak görmekle, kullanım değeri (yaşamın yeniden üretileceği bir mekân ve 

ilişki ağı) olarak görmek arasındaki temel anlayış farkından” kaynaklandığını ifade eden 

Yrd. Doç. Dr. A. Ekber Doğan, bu tekdüze yapının genel karakterini şöyle özetliyor: 

“Belediyelerdeki personel giderlerini azaltmak, çalışanların sayısını düşürmek ve onları 

Hizmet-İş’te örgütlenmeye zorlamak. Yerel halkın ortak gereksinimi olan ve belediyelerin 

yükümlülüğündeki kolektif tüketim hizmetlerini özelleştirerek ya da taşeron firmalara ihale 

ederek, emek ilişkilerinden çekilmek. Yoksul mahallelere yönelik yardımları belediye ya 

da onun paralelinde oluşturulmuş vakıflar eliyle yeniden örgütlemek. İslami rengi yerelliğe 

ve başkanın kişiliğine bağlı olarak değişmekle birlikte, modern kültür-sanat pratiklerine, 

yapılarına karşı, yerel halkın geleneksel-kültürel değerlerine hitap eden uygulamalar

 

geliştirmek (iftar çadırı, camilere-yurtlara yardım, sünnet şölenleri, kırsal yaşama, Osmanlı/

Selçuklu kent kültürüne ait motiflerin yeniden yorumlanması). Kentteki kamusal ve sosyal

mekânlara kendi mekân temsillerine uygun anıtlar ve plastik palmiye, portatif şelale gibi kent

mobilyaları dikmek, yeni yapılan cadde, sokak, park gibi mekânları buna uygun biçimde

isimlendirmek biçiminde sıralayabiliriz.” Bunların sonucunda bu belediyecilik pratiği; “a)

Özellikle yoksullara dönük olarak, geliştirdiği dayanışmacı ilişkilerle ve çok çeşitli sosyal-

kültürel etkinliklerle kentlerde gündelik hayatı ve sosyal ilişkileri muhafazakâr bir içerikte

yeniden şekillendirmek, b) Yerelden başlayarak, Türkiye toplumsal formasyonuna yön

veren sermaye ve güç çevreleriyle ilişkilerini geliştirip, derinleştirmek, c)

Kendileriyle

içsel ilişki içinde bulunan, Anadolu Kaplanları diye bilinen ve MÜSİAD (Müstakil Sanayici

ve İşadamları Derneği), TUSKON (Türkiye Sanayici ve İşadamları Konfederasyonu) gibi

kuruluşlarda örgütlü yeni sermaye çevrelerinin palazlanmasına katkıda bulunmak açılarından

önemli işlevler görmüştür.”

 

Belediye kavramının düşünce dünyamıza girdiği tarihten, kurulan ilk belediye teşkilatına,

oradan günümüze kadar belediyeler “emperyalizmin Truva atı” olarak “hizmet” etmişlerdir.

Tarihimizde “belediye hizmeti” düşüncesinin ilk belirdiği zamandan bu güne, yaklaşık iki

yüzyıl boyunca, ne özgün, ne farklı, ne de enine boyuna düşünülüp geliştirilmiş fikirler içeren

bir belediyecilik, birkaç kısa sürmüş istisna ve birkaç eser dışında, yerel olarak bir beldede, ya

da ülke genelinde yapılamamıştır.

 

Bütün dünyayı etkisi altına alan küreselleşme, şehirlerimizi bozarak insanlığı tehdit

etmektedir. Buna karşı koyan ve yeni yollar bulmaya çalışan düşünce ve hareketler ortaya

çıkmakla beraber, bu hareketler bizde henüz yeterli ilgi ve katılımı görememiştir. Yine cılız

birkaç istisna hariç bir “Türk Şehirciliği” oluşturabilme çabası da yoktur. Coğrafi konumu

ve tarihiyle Türkler yeni şehircilik / medeniyet arayışlarına katkı koyabilecek birikime

 

(Bu haberi “Belediye

 

sahiptirler. Yeter ki başa geçenlerin amaçları bölüştürmek değil dönüştürmek olsun.

 

Faziletli ilim ve irfan ehli mimar, merhum Turgut Cansever’in mirası “Müslüman – Türk

medeniyeti”ni “ihya” etmek için kurulması gereken “şehir” arayışlarımızda rehber ve zemin

teşkil edecek evsaftadır.

 

Son çıkan büyükşehirler kanunu kimi çevrelerde “eyalet sistemi”ne geçişin, dolayısıyla

üniter yapısı yani birliği bozulmuş, parçalanmış bir Türkiye’nin alt yapısını oluşturmaktadır

endişesiyle karşılanmıştır. Sayın Başbakan’ın “eyalet sistemi” açıklamaları bu korkuları

güçlendirecek niteliktedir. Korkarım belediyeler eliyle ve yoluyla yeni bir hizmet görünümlü

hezimet döneminin arifesindeyiz.

 

Bir “hükümet büyüğümüzün” hemen her konuda kullandığı mağrur, kibirli ve nobran hitab

kalıbı ile sözlerimi bitireyim; “Kimse bize bu yapılan belediyeciliğin, özgün, milli, İslami ve

umumi menfaatimize uygun olduğu hikâyesini yutturmaya kalkmasın”

ŞİİR

Terkib-i Bend’den

Ziya Paşa

Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu

Hırsızlara ikram u inayet yeni çıktı

Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi

Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı

Milliyyeti nisyan ederek her işimizde

Efkâr-ı frenge tebaiyyet yeni çıktı

 

TEMBİH

Ziya Paşa (1825 – 1880)’yı dikkatle ve ibretle okuyunuz. Yukarıdaki beyitlerde buyuruyor ki;

“Doğruları aşağılayarak reddetmek, uzaklaştırmak kural oldu, hırsızlara ikramda bulunmak

ve yardımcı olmak yeni çıktı./ Hakkı söyleyenlerden eskiden de nefret edilirdi ancak, hainlere

uymak, onların dediğini yapmak yeni çıktı. / Her işimizde milliyetimizi unutup, yabancıların

fikirlerine / isteklerine göre hareket etmek yeni çıktı”