İkinci Yeniciler I. ve II. Dünya Savaşlarının ortaya çıkardığı bunalımların doğurduğu Dadaizm, Sürrealizm ve Varoluşçuluk gibi akımlardan etkilenmişlerdir. Anlamdan çok imgeye yönelik bir şiir dili benimsemişlerdir. Ki dönem Batıda “İmagism” (imgecilik) akımının hüküm sürdüğü yıllardır. İsmet Özel’den Cahit Zarifoğlu’na, Süreyya Berfe’den Ataol Behramoğlu’na kadar kendilerinden sonra gelen bütün önemli şairleri etkilemişlerdir.

İkinci Yeni’nin bence önemli özelliklerinden biri de siyaset dışı tutumları sebebiyle folklora uzak durarak popülizm tuzağına düşmeden sanatlarını icra etmeleridir. Anlaşılmak ve yaygınlaşmak yerine “anlayana” hitap etmeyi yeğlediler. Herhangi bir edebiyat tarihinde, özellikleri arasında üst sıralarda; “Garip şiiri yoksul çoğunluğun yaşama koşullarını ve zevk anlayışını dikkate alırken, İkinci Yeniciler, daha çok aydın kesimin ve elit tabakanın zevkine hitap ettiler.” Bilgisine rastlarsınız. Belki de bu yüzden neredeyse yetmiş yıldır en çok okunan şairler arasındalar, bu yüzden bu kadar etkili oldular.

Yaygınlık kazanmalarının sebebini de son elli yılda giderek artan bir hızla şehirleşmemiz ve okumuşların artmasıyla açıklamak mümkün sanırım. Ancak son yıllarda şiirin giderek hayatımızdan çekildiği, hatta öldüğü yönündeki yakınmaları düşündüğümüzde, eğitim kalitemizin okul/üniversite sayısının artması ile ters orantılı geliştiğini de unutmamak lazım. Çarpıcı mısralarından yapılan, görseli ön planda “caps” hastalığı, dualar, ayetler, güzel sözler gibi bu şairlerin şiirlerini de “araçsallaştırmakta” ve anlamından uzak bir sığlığa mahkûm etmekte.

İkinci Yeni şairlerinden sevdiğim mısraları paylaşayım istiyorum, “caps”in görsellik tuzağına düşmemeye çalışarak, Ülkü Tamer’in anısına.

İlk mısralar Ece Ayhan’dan olsun. Şöyle diyor, “Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler”de:

“Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler”

“Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir

Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?”

Şu mısralar da “Fayton”dan olsun: :

“O sahibinin sesi gramofonlarda çalınan şey

incecik melankolisiymiş yalnızlığının”

Sezai Karakoç “Sessiz Müzik”te diyor ki:

“Bu dünyada olup bitenlerin

Olup bitmemiş olması için

Ne yapıyorsun

Sizin evin duvarları taştan

Dumanı da mı taştan

Seni kız arkadaşlarından

Sevinç gözyaşları içinde

Öpen olmayacak mı

Ezberlediğin şiir

Beklediğin adam”

İlhan Berk’te şöyle diyor “Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar”da:

“Ne zaman seni düşünsem

Bir ceylan su içmeye iner

Çayırları büyürken görürüm”

Eleştirmenler ve edebiyat tarihçileri İkinci Yenicilerin kendilerinden sonra gelen bütün şairleri, az ya da çok etkilediğinde hemfikir. Süleyman Çobanoğlu’nun “Gelse de Trenden” şiirinin son mısralarındaki geyik akraba gibidir İlhan Berk’in ceylanıyla.

“her neyi dilesek burada olmaz

en büyük erdemi bunun, susamak

yalar yarasını içte bir geyik

hepsi bu kadardır: adı yaşamak”

Sanki ceylan büyümüş ve dıştan içe geçmiştir. Sevdalar ayrılıklarla yarışırken.