Genel hatlarıyla yazıya baktığımızda, yazılarını, ama özellikle şiirlerini zevkle okuduğum, yaşayan şairler içinde favorilerim arasında bulunan, zarif ve arif İbrahim bey diyor ki:

“Kültürde bireysel çabalar ve özel yetenekler bir yere kadardır. Nihayetinde sadece eserden bahsetmiyoruz. O eserin konulduğu yerden konuşulduğu ortama kadar geniş bir dünya söz konusu.”

“Kültür, devletten ziyade, muhitler ve aileler üzerinden ilerleyen bir toplamdır. Ülkemizde Eczacıbaşı, Koç ve Sabancı aileleri buna iyi birer örnektir. Dünya çapında kıymetli koleksiyonlar, müzeler, yayıncılık, müzik ve sinema, sergiler. Hayli geniş bir yelpazenin içindeler. Eczacıbaşı ailesinin fotoğraf sanatına katkısını unutabilir miyiz? Yapı Kredi Yayınları’nın gücü ve ciddiyeti bugün kaç yayınevimizde var? Borusan Holding’in bünyesindeki Borusan Sanat’ın faaliyetlerini düşünelim. Katılırız veya katılmayız, o ayrı.”

“AK Parti iktidarıyla beraber ülkemizdeki sermayenin ciddi bir kısmı el değiştirdi. Bazı muhafazakâr aileler variyet sahibi oldu. Sonuç? Boş çerçeve.”

Üstadın buraya kadar söyledikleri zannederim üç aşağı beş yukarı hepimizin mutabık olacağı tespitler gibi duruyor. Bundan sonraki kısmı düşündürdü beni:

“Bu ailelerin kültür sanat diye bir gündemleri var mıdır? Millî değerlerimizden oluşan koleksiyonlar oluşturmak, kütüphane kurmak, özellikli isimleri himaye etmek vs. Son aylarda birkaç olumlu hamleye şahit olsak da genel görünüm nedir?”

Camiamızın önemli yayınevlerinden biri İstiklâl Caddesi’nde yer tuttu. Geçen gün önünden geçtim. Bu güzide yayınevimizin vitrinini neredeyse boydan boya sol görüşlü popüler bir yazar süslüyordu. Kendi kendime şunu dedim: Kültür, evvela özgüven meselesidir.”

İşte işin bam teli de burada. Çoraklık galiba bütün kültür - sanat alanında. Kitap örneğinden gidersek, son yirmi yıldır Orhan Pamuk’u bir yana bırakırsak, yarına kalacak kaç eser üretildi ki, ister sağda ister solda. Son yıllarda her kesimde iyice artan Tanpınar İlgisinin ve Sabahattin Ali’den Kemal Tahir’e, Refik Halit’ten Falih Rıfkı’ya okumaya değer “eskilerin” her vesile ile ve her kesimde, sıklıkla anılmasının en önemli sebebinin, bu üstat yazar – düşünürlerin kalitesi kadar, günümüz edebiyatındaki kısırlıktan da kaynaklandığını düşünüyorum. İstiklaldeki vitrinde boy gösteren “sol görüşlü” yazar kim bilmiyorum. İyi kötü edebiyat “ortamını” takip eden, sağ – sol ayırmayan biri olarak, gözümden kaçmış ve değecek bir yaşayan yazar varsa bundan memnuniyet duyarım. Ama zannetmiyorum. Kültürü evvela özgüven meselesi olarak görürken Saygıdeğer Üstadımız, yanlış yorumlamadıysam, vitrine bir “sağcı”nın konul(a)mamış olmasını kastediyor. Soldan bir kof yerine sağdan bir boş olsa ne çıkar?

Uzun bir süredir yayın dünyasının okumaya değer kitaplarını tercümelerin / aktarmaların oluşturduğunu düşünüyorum. Sağda kudemadan aktarılan eserler kurtarıyor görüntüyü, solda iyi seçilmiş, güzel tercümeler.

“Milli değerlerimizden oluşan koleksiyonlar oluşturmak” derken ne demek istediğini hiç anlamadım üstadın. Bir Finans Kurumunun 15 – 20 yıldır sürdürdüğü uluslararası hat yarışması, “başka milletlere” de açık olduğu için “milli” sayılmaz mı? Ya da Türk ressamların modern resimleri, Türklerin yaptığı/yapacağı heykeller milli değerlerden midir?

Üstadın Belediyeler için söylediklerine ise tamamen katılıyorum, nezaketinden az bile söylemiş.

Kişiler bahsinde söyledikleri ise korkarım eksik gözleme dayanıyor. Benim gördüğüm her kesim kendi içinde birbirini yiyor.

Her iki mecrayı da takip etmemeye özen gösterdiğim için gazete ve televizyonlar bahsini geçiyorum.

“Devlet eliyle kültürel iktidar zor görünüyor. Bilhassa böyle bir çağda.”

“Artık imkânlar arttı. Sosyal medya sayesinde ulaşım hızlandı.”

“Kültürel iktidar için derdimizin, sözümüzün ve halis niyetimizin olması gerekmektedir.”

“Karşı düşüncenin gözüne girmeye çalışan, her fırsatta onlara selam gönderen, özgüveni yetersiz insanlarla bu iş olmaz. Bize özenti değil, özen lazımdır.” Diyerek bitiyor gerçekten okunup düşünülmeye değer yazı.

Üstadın müsamahasına sığınarak şunu söylemek isterim: Sorun kültürel iktidar talebinde gibi geliyor. Uzun yılların verdiği bir ivmeyle şimdilik revaçta görünen sol veya siyasal iktidarın verdiği ekonomik ve sosyal güçle giderek görünürlüğü artan sağ, benim görebildiğim kadarıyla kayda değer, yarına kalacak kültür ürünleri üretmiyor. Günümüz Fransız kültür hayatı diye bir şey varsa eğer, bu sağı da solu da kapsayan ortak bir varlıktır herhalde. Olsa olsa siyasal konjonktüre göre görünürlükleri, çektikleri ilgi artıp azalır. Önce dilerim bir güncel Türk kültür hayatı teşekkül eder, üstadın altını çizdiği özenli eserler üretilir. Ayrım yapmadan omuz ve gönül vermeliyiz güzele, iyiye. Kültür endüstrisi konusuna ise hiç girmeden, iktidar olsa ne gam olmasa ne gam demeliyiz diye düşünüyorum.