Seçim demokrasinin en belirleyici özelliği şüphesiz ve vazgeçilmezi. Dolayısıyla seçimin güvenliği, adaleti, katılım, şeffaf sayım, gizli oy gibi konular kadar, adayların belirlenmesi süreçleri de demokrasinin tanımı kapsamında kabul edilir. Bizde de özellikle 1982 Anayasası sonrasında bu husus sürekli tartışma konusu olmuş, önseçimlerle milli iradenin daha güçlü tezahür edeceği anlayışı, mevcut iktidar partisi dâhil hemen her görüş tarafından dile getirilmiştir. Erken seçimler bu haklı ve yerinde arayışları unutturmaktadır. Şu ya da bu partinin kaç milletvekili çıkaracağı kadar önemlidir kimlerin aday olacağına karar verme süreçlerine vatandaş olarak dâhil olabilmek. Aksi halde maalesef genel başkanlar tarafından belirlenen listeleri tasdikten ibaret bir düzeyde kalmaktadır biz vatandaşların katılımı. Umarım ve dilerim bu son olur ve bir an önce bütün partilerimizin mutabık olduğu seçim düzenimizdeki eksikler, düzeltilmiş ve giderilmiş olarak gireriz bundan sonraki seçimlere.
Meclisimizin açılış yıldönümünde eksiğiyle fazlasıyla, doğrusuyla yanlışıyla nereden nereye geldiğimizi hatırlamak için birkaç romandan bahsetmek istedim. Okuduğumuzda bu günü daha iyi değerlendireceğimiz, o günleri zihnimizde canlandıracağımız, edebiyatımızın köşe taşı, okunmazsa olmaz eserler.
İlki Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ı. Romanda o dönemde nüfusumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan köylerde yaşayanların, Eskişehir civarındaki bir Anadolu köyü örneğinden yola çıkarak, Milli Mücadeleye bakışları ve asırlardır süren sefaletleri çok çarpıcı bir dille anlatılır.
İkinci önerim Yine Yakup Kadri’den Sodom ve Gomore. İşgal yıllarında bu defa şehirlilerin Milli Mücadeleye ve işgale bakışı, düşmanla işbirliği yapacak, kızlarını onlara peşkeş çekecek kadar düşmüş zengin ve modern kesimlerle, içi kan ağlayan geleneksel değerlerle yaşayan, nispeten fakir ve eski semtlerin sakinleri üzerinden gayet güzel dile getirilir.
Üçüncü önerim Esir Şehrin İnsanları, Yorgun Savaşçı gibi dönemi gayet güzel anlatan eserleri zaten yaygın olarak bilinen Kemal Tahir’in, Bir Mülkiyet Kalesi romanı. II. Abdülhamit’in “marangoz” yaverlerinden olan babası Tahir Bey’in, Saray tarafından hediye edilmiş ve tek varlığı olan konağını koruma çabası çerçevesinde Milli Mücadeleye katılışı, sonunda konağın yanışı çok farklı bir bakış açısıyla anlatır dönemi.
Dördüncü önerim Küçük Ağa, Tarık Buğra’nın dönemi padişah ile Milli Mücadeleciler arasındaki iktidar çekişmesi üzerinden işlediği enfes eseri. I. Dünya Savaşı gazisi Çolak Salih’in gözünden savaşın/savaşların insanlar üzerindeki etkilerini de görürüz.
Beşincisi Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler romanı. “Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı…” Adeta gün gün anlatılmış bu adı ve kahramanları kadar çılgın romanda.
Altıncı önerim Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar romanı. "Türkiye'yi yağmaya gelen 1919 yılının sömürgecilerine karşı kabaran öfke, o yılların öfkesidir; o yılların hiddetidir. Ama bugün de sömürgeciliğe karşı duyulabilecek öfkenin aynıdır elbette." Diyor yazar. Eser; İşgal altındaki topraklardan Kuvayı Milliye’nin doğuşuna, cephelerdeki çarpışmalardan gerici ayaklanmalara kadar Kurtuluş Savaşı'nın, bir ulusun bağımsızlık için verdiği mücadelenin gerçek hikâyesi.
Şu romanları da en azından isim olarak saymazsak liste eksik kalır:
İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin'in Romanı
Bekir Büyükarkın, Bozkırda Sabah Kurtuluş Savaşımızın Romanı
Mithat Cemal Kuntay, Üç İstanbul
Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek
Attila İlhan, O Sarışın Kurt
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı tebrik eder, şuurunda olmanızı dilerim.