. Muhterem ve muazzez Hocam

ele aldığı bütün konularda olduğu gibi bu konudaki yazısında da Hazreti Mevlana hususunda, 

günümüzdeki durumu vukufla ihata eden bir yazı kaleme almış. Yazıyı görmüş olsam kendi 

karalamalarımı yazmazdım. Herkese hararetle tavsiye ederim.

Hocam yazısını Mesnevi-i Şerif’in ilk cildinin 6. beytine telmihen “Mevlâna'nın sadece 

coşkun bir duygu adamı olmadığı, son derecede zekî ve keskin kavrayışlara sahip bir kişi 

olduğu… söylediklerinin, onlardan anlaşılanlarla sınırlı kalacağını ifâde etmiş olmasıyla da 

teyid edilebilir. Herkesin Mevlâna'sı mübârek olsun...” diye bitiriyor.  

Bunun yazının üstüne susup dinlemek evladır. 

Bende sizinle birlikte erbabından dinleyeyim… umarım nasibimiz bol olur.

“Her bir kimse, kendi zannı cihetinden benim yârim oldu. Benim batınımdan esrarımı 

istemedi” (Mesnevi 1.cilt 6. Beyit, Ahmet Avni Konuk Tercümesi)

KUBBE-İ HADRÂ

Buraya yabancı gelenler, burada yerli olur. 

Buraya tel, rübap olmaya gelir.

Buraya ışığın okşayacak kadarı girer; ondan fazlası girmez… gölgenin huzur verecek kadarı 

girer; korkutacak kadarı girmez. 

 

Buraya bulanık gelen, buradan duru gider. 

Buraya çirkin giren, güzel; ağır giren, hafif çıkar.

Bu kapıdan sıcağın ısıtacak kadarı girer; incitecek kadarı girmez… soğuktan serinletecek 

kadarı girer; üşütecek kadarı girmez.  

Bu eşiğe âlim gelen, burada kendini ârif olmuş bulur. 

Buraya gül, dikenlerini kapıda bırakır da girer.

Buraya inciler tespih, kamışlar ney, yürekler kudüm, kanadlar tennûre olmak için girer.

Buraya kelebekler, kanadlarının yaldızını dışarıda bırakır da girerler.  

Buraya melekler, sema’ öğrenmeye gelir. 

Buraya gelen lâle, fesleğen, zambak, nergis, menekşe demetleri; kapıda adlarını 

ya ‘’Destegül’’ ya ‘’Gül-deste’’ diye verirler. 

Buraya altın, kimi görmek istediği sorulacak olursa

- Salâhaddin’imi!

diyerek girer.

Buraya gümüş, adını ‘’Şems’’ diye verir; öyle girer.

Buraya pırlantalar, elmaslar, zümrütler, kantaşları; adlarını ‘’Gevher’’ diye verir; öyle 

girerler. (Arif Nihat Asya, Kanatlarını Arayanlar’dan)  

Demek ki aslolan Mevlana Hazretlerini imgeleştirmek, kitleleştirmek, dönüştürmek değil, 

O’ndan feyz almak ve olabildiğince o istikamette değişebilmekmiş. 

Kim bilir belki o zaman anlarız altının kendi kıymetini, Selahaddin Zerkubî Hazretlerinin 

tutumu sayesinde idrak ettiğini. 

ŞİİR

İsmail Dede’nin Kâinatı

Mesnevi şevkini eflâke çıkarmış nâyız

Haşre dek hem-nefes-î hazret-i Mevlâna'yız

Sîne sûrâh-be-sûrâh kanar vecdinden

Teşne-î zevk-i ezel leb-be-leb-î sahbâyız

Şeb-i lâhûtda manzûme-i ecrâm gibi

Lafz-ı bişnev'le doğan debdebe-î mânâyız

Meyi peymâne-be-peymâne döken sâkîden

Yine peymâne diler neşve-i ser-tâ-pâyız

Şems-i Tebrîz hevâsiyle semâ' üzre Kemâl

Dâhil-î dâire-î bâl ü per-î Monlâyız

Yahya Kemal

TEMBİH

Nurettin Topçu, İslam ve İnsan/ Mevlana ve Tasavvuf, Dergah Yayınları  

Emin Işık, Belh’in Güvercinleri; Mevlana Celaleddin-i Rumi, Ötüken Neşriyat 

Sezai Karakoç, Mevlana, Diriliş Yayınları 

Kitaplarını mutlaka okuyunuz.