22 Nisan 2009’da da TBMM’de kabul edilen bir yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilân edilmiştir.

Bu vesileyle bu yazımda; çalışmanın, emeğin öneminden, çalışandan ve çalışana hak

ettiğini vermenin öneminden bahsedeceğim.

 

Çalışıp çabalamayla ilgili olarak dilimizde o kadar çok deyim ve atasözü vardır ki bu

milletimizin çalışmaya ne kadar önem verdiğinin bir göstergesidir. “Bakarsan bağ olur,

bakmazsan dağ olur.”, “Lokma, çiğnemeden yutulmaz.”, “Alından ter akmadan cepten

para taşmaz.”, “Zahire ambarı, sabanın ucundadır.”, “Ata malı kalmaz, kendin kazanman

gerek.”, “Hazıra dağ dayanmaz.”.

 

Kendime, çocuklarıma, yakınlarıma ve öğrencilerime her zaman şunu söylerim: “Her

nerede olursanız olun daima çalışınız; başkasına muhtaç olmayınız. Kendi emeğinizle

aldığınız bir dondurmanın lezzetini hiçbir şeyde bulamazsınız.” Bütün bunları da hayatında

bizzat yaşamış biri olarak söylüyorum.

 

Allah katında gerçek din olan İslam, daima, çalışmayı öğütler. Kur’an-ı Kerim’de

Allah(celle celalühü) şöyle buyurur: “İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey

elde edemez.”(Necm, 39). İslâm Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa(sallallahu aleyhi

vesellem); hadisi şeriflerinde el emeğinin, alın terinin önemini vurgular ve bu konuda

Allah’ın elçisi olmasına rağmen kendi alın teriyle geçimini sağlayan Hazreti Davud’u hüsn-

ü misal gösterir: "Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek asla yememiştir.

Allah'ın peygamberi Dâvud (a.s.) elinin emeğini yerdi.".

 

İnsanlara rehber olan gönderilen bütün peygamberler bu konuda da insanlığa örnek

olmuşlardır ki bugün insanların sosyal hayatta en çok ihtiyaç duydukları malzemeleri

yapanların “pir”leri peygamberlerdir. Hz. Âdem(a.s.) ziraatçılık yapmıştır, çiftçiliğin; Hz.

İdris(a.s.) elbiseler dikmiştir, terziliğin; Hz. Nuh(a.s.) gemi yaparak marangozluğun;

Hz. Davut(a.s.) demirleri elleriyle yoğurmuş, demirciliğin; Hz. Musa(a.s.) da koyunlar

otlatmış, çobanlığın piri olmuşlardır. İnsanoğluna bu meslekleri Cenab-ı Allah bu

peygamberleri vasıtasıyla kazandırmıştır.

 

İslam, çalışıp çabalamanın, helal rızık kazanmanın da bir nevi ibadet olduğunu söyler.

Bunu “Ben çalışıyorum, ibadet etmeme gerek yok.” Şeklinde yanlış anlayıp batıla

düşmemek gerek. Farz ibadetler ayrı nafile ibadetler ayrı. Nafile ibadetler hiçbir zaman

farz ibadetlerin yerine geçmesi mümkün değildir. Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, çocuklarının

rızkını sağlamak veya anne ve babasının ihtiyaçlarını karşılamak ya da kendi ekmeğini

kazanmak için evinden çıkan bir insanın evine döneceği ana kadar Allah yolunda

olduğunu söylemiştir. Ayrıca, kimseye muhtaç olmamak ve anne-babasını, çoluk-

çocuğunu da başkalarına el açtırmamak için işe giden bir insanın her adımda ibadet

sevabı alacağını müjdelemiştir.

 

Bir gün, Allah Rasûlü, sahabe efendilerimizden Hazreti Muaz ile musafaha edince buyurur

ki: “Muaz, ellerin nasırlaşmış!” O cevap verir: “Evet, ya Rasûlallah, kazma elimde

toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.” Fahr-

i kâinat efendimiz, -edep ve haysiyetiyle çalışan bütün işçilerin alnını öpercesine- Hazreti

Muaz’ı öperek: “Bu eli Cehennem yakmaz.” buyurur.

 

İstiklâl Marşı’mızın şairi merhum Üstad Mehmet Akif Ersoy Seyfi Baba adlı manzumesinde

yetmiş yaşını aşmış Seyfi Baba’nın çalışmaya devam etmesini onun şahsında bütün

çalışanların alnından öpercesine “Kim kazanmazsa bu dünya bir ekmek parası/Dostunun

yüz karası, düşmanının maskarası!” der ve ekmek parası kazanmanın önemine dikkat

çeker. Başka şiirlerinde de çalışmak ve ümitli olmak üzerinde durur. “Allah’a dayan,

saye sarıl, hikmete ram ol/ yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!” der. Zamanın

çalışmak zamanı olduğunu vurgulayan Tevfik Fikret de “Uğraş, didin, düşün, ara, bul,

 

koş, atıl, bağır/Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.” der.

 

Emeğinin gücü, alnının teri ile hayatını kazananların hakkını almaları veya onlara

haklarının karşılığını vermeleri konusunda da İslam çok öndedir. Peygamber Efendimiz,

bir keresinde, “Allah Teâlâ, çalıştırdığı işçiden azami verim aldığı halde, onun ücretini

tam ödemeyenin öteki hayatta hasmı olacaktır!” buyurmuştur (Buhârî). Ayrıca bir kudsî

hadiste de şu ilahî tehdidi seslendirmiştir: “Üç kimse, kıyamet gününde Beni karşısında

bulacaktır: Benim adımı kullanarak haksızlık eden; hür bir insanı satıp parasını yiyen; bir

işçiyi çalıştırıp da ona ücretini vermeyen!” (Buhârî).

 

İşçilere gereğinden fazla çalışmanın yaptırılamayacağı hususunda da İslam “Allah

hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz.” (Bakara, 2/286) ayeti

kerimesiyle işin mutlaka sınırlandırılması gerektiğini emretmiştir. Müslümanların işçilere

nasıl bakması lazım geldiğini Peygamber Efendimiz, şu sözlerle ifade etmiştir: “İşçi

kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi; dileseydi

sizi onların elleri altına sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda işçi çalıştırıyorsanız, yediğinizden

onlara da yedirin, giydiğinden giydirin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin; eğer

zor bir işi yapmalarını isterseniz, siz de onlara yardım edin!” (Müslim).

 

Dileyelim Allah’tan, bizlere; akıl, ruh beden sağlığımızı bozmadan çalışacağımız işler nasip

eylesin.