Sonrasında caniler tarafından yakılarak öldürülmüş ve bedeni dereye atılmıştır. Tarsus İlçe Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan ekiplerin dikkatli ve titiz çalışması sayesinde fail ve işbirlikçileri hemen yakalanmıştır.

Olay, insanlığın, tam anlamıyla dibe vurduğunun bir fotoğrafıdır. İnsanoğlu için hep deriz ya, meleklerden de ulvî mertebelere yücelme ve hayvanlardan da aşağı derekelere yuvarlanabilme özelliğine sahiptir diye. İşte bu olayın failleri olan caniler, hayvanlardan da aşağı derekeye düşen insanoğlunun tipik bir örneğidir. Bu duruma başka örnek aramaya gerek yok. Bu nasıl caniliktir aman Allah’ım! 

 

“İnsan/eşref-i mahlûkattır derdi babam/bu sözün sözler içinde bir yeri vardı/ama bir eylül günü bilek /damarlarımı kestiğim zaman/bu söz asıl anlamını kavradı” der İsmet Özel Amentü şiirinde. Evet, insan, yaratılmışların en şereflisidir, şerefli olmaya ama… insan olursa, insanlığını kaybetmemişse... İnsan ne zaman kaybeder insanlığını? Bunun cevabı basittir aslında. İnsanı en güzel bir şekilde Yaratan Rabb’imizin çizdiği helal haram çizgisine dikkat etmediği zaman. Hele hele, bu daireyi aşırı bir biçimde zorladığı zaman insan, böyle dünyanın en iğrenç cinayetlerini işleyebilmekte, her insanın birinci derecede hakkı olan yaşama hakkını elinden almaktadır.

 

İnsana hayat nimetini bahşeden Allah dışında hiç kimsenin – kişinin kendisi dâhil- bu canı almaya hakkı ve yetkisi yoktur. Onun içindir ki dinimiz intiharı onaylamaz, onu küfür sayar. Küfür saymak ne demek, doğrudan doğruya Yüce Yaratıcıyı yok saymak demektir. Çünkü insan, canını kıyarak, bu canı ona emanet edeni tanımamıştır. Bundan dolayı, intihar eden küfür içinde bu dünyayı tamamlar.

 

Âdemoğulları içerisinde ilk cinayet Kabil tarafından işlenmişti. Bir kıskançlık sebebiyle işlenen bu cinayet karşısında insan ne yapacağını, ne edeceğini şaşırmış; ilk defa şahit olduğu bir durumda ne yapacağını bilememişti. Bu durumda yine Merhamet-i Sonsuz, kargayı o katilin başına öğretmen olarak göndermesiyle âdeta, can alan insanoğlunun, Kur’an’da belirtildiği gibi, “belhüm edall” yani hayvandan da aşağı bir yaratık olduğunu göstermiş, cani insanoğluna bunu yaşatmıştı. 

Ne zaman bir gencimizin ölümünü duysam Yunus Emre’nin o meşhur dörtlüğü dilime dolanır: “Bu dünyada bir nesneye/Yanar içim göynür özüm/Yiğit iken ölenlere/Gök ekini biçmiş gibi” Henüz belki başağa bile durmamış ekinleri biçmenin ne denli hüzünlü olduğunu ancak onda emeği olanlar anlayabilir. Bundan dolayı bu “genç ölümler” karşısında insan, daha tepkili oluyor. Bu cinayet bir de insanlıktan nasibini alamamışlar tarafından işlenmişse tepki daha da büyük oluyor. Yaşanan bu son cinayete teki olarak idam cezasının yeniden Türk Ceza Kanunu’na dâhil edilmesi gerektiğini dile getiren aydınlarımız ve bakanlarımız oldu. Olay meydana geldikten sonra ortaya konan hissi tepkilerden ziyade olaylar meydana gelmeden önce aklıselimle oturup düşünülüp tartışılmış yasalara ihtiyaç var. 

İslam’ın bu konulara bakışı bellidir. İslam, öncelikle tıpta “koruyucu hekimlik” diye tabir edebileceğimiz, olaylar yaşanmadan, yaşanması muhtemel durumları ortadan kaldırmak için ön sınırlar çizer. Buna rağmen bir kişi istenmeyen bir suçu, cinayeti işlemişse o, Allah katında,  bütün insanları öldürmüş gibi muamele görür. Bu duruma, Kur’an-ı Kerim’de "Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide, 5/32) şeklinde yer verilmiştir. Bir cinayetin bu dünyadaki cezası ise “kısasa kısas”tır; bu cezayı da ancak devlet verebilir. Yoksa bir bakanımızın dediği gibi cezasını kişi/ler asla, kendisi vermeye kalkamaz. 

 

Toplumumuzda bilhassa namus cinayetlerinde suçu öncelikle kadınlara yükleme gibi bir yanlış algı söz konusu. Hâlbuki dinimiz, iffetli olma konusunda önce erkeklere sorumluluk yüklemiştir. Bu konuda Hz. Yusuf (aleyhisselam) mü’minler erkekler için, toplumlar için tam bir iffet abidesi örneğidir. Bundan dolayı hiç kimse “Ben tahrik oldum, beni tahrik etti.” gibi sebeplerin arkasına saklanmamalı, saklanamaz da..

Nereden bakılırsa bakılsın, Özgecan Aslan’ın vahşice öldürüp yakılması tam anlamıyla bir vahşet. Bu vahşete bazı kılıflar hazırlamak, mazeret üretmek beyhude bir çaba. Lakin bundan sonra bu tür cinayetlerin işlenmemesi için alınması gereken birtakım tedbirler söz konusu: Toplumu yönetenlerin, toplumun önde gelen isimlerin insanlar arasında ayrım yapmaması, yasaların uygulanmasında “önce insan” bakışıyla hareket edilmesi, aksi hareket eden görevlilerin de cezalandırılması, insanların ayrıştırılmaması, ötekileştirilmemesi, eğitim öğretimde adalet ve hakkaniyet duygu ve düşüncesine sahip nesillerin yetiştirilmesi yönünde çabaların sarf edilmesi, bunların desteklenmesi, televizyon, sinema, internet, haber bültenleri vb. toplumu aydınlatıcı unsurlarda bu tür tecavüz ve cinayet sahnelerine fazla yer verilmemesi lazım. Bunlar, önleyici tedbir olarak uyulması gereken hususlardır.

Sebebi ne olursa olsun, hiçbir cinayet, caniyi masum gösteremez. İster maddî olsun isterse manevî; bütün cinayetlere karşı tek yürek olup karşı durmalıyız. Durmalıyız ki Özgecan Aslan’dan özge canlar yanmasın, “gökekin”lerlere kıyılmasın.