İnsan bir yerde kaldığı süre içerisinde oranın değerlerini, zaman içerisinde tanıma fırsatını elde ediyor. Değerler için tanıma, saygıdeğer kişileri içinse tanışma imkânı. Bazen bu kişilerle tanışma imkânını orada epey zaman geçtikten sonra elde ediyorsunuz. Belki hiçbir zaman elde edemedikleriniz de olmuyor değil. Bütün bunların hepsi bir nasip meselesi.
On yıldır bu şehirdeyim. İlk yılımda, sanat edebiyat çevresinden, çok fazla tanıdığım olduğunu söyleyemem. Ama geçen zaman içerisinde birbirinden kıymetli şahsiyetlerle tanışma imkânım oldu. Bu şehrin Türk edebiyatına, Türk diline katkılarının hiç de inkâr edilemeyecek düzeyde olduğunu gördüm. Sözün ustalarının bu şehirden de bütün dünyaya değerleri seslendirdiğine şahit oldum. Bunlardan birini geçen hafta bu fani âlemden uğurladık. Kimden bahsettiğimi hemen anladınız tabii ki… Kanatsız Kuşlar Şehri yazarı Emir Kalkan ağabeyden bahsediyorum elbette.
O, Anadolu’nun değerlerini geleceğe taşıyan söz ustası. Onun hikâyeleriyle ve hazırladığı diğer eserlerle Anadolu bir kez daha kültürüyle geleceğe kalmanın şansını elde etmiştir. Onu mutlaka ama mutlaka tanımam gereken bir âli şahsiyet olduğunu ise günümüz Türk edebiyatının deneme türünün üstadı Ali Çolak bana tavsiye etmişti.
Bir yazarı tanımanın birinci adımı yazılarını okumaktır, yazılarını okuya okuya zamanla kendisini tanıma imkanını da elde edersiniz eğer yazar bu fani âlemden ebedî âleme intikal etmemişse.. Ben de önce hikâyelerini okuyarak tanımaya başladım. Sanıyorum ilk okuduğum eseri kendisiyle daha çok özdeşleşmiş olan “Kanatsız Kuşlar Şehri” idi. Bu şehre niçin böyle dendiğini ilk zamanlar anlayamamıştım. Ve ben Emir Ağabeyi en geniş anlamda, dar alanda bir öğretmen sohbetinde dinleme fırsatını elde etmiştim. Bir özel okulun lobisinde samimi bir ortamda bize bu güzel şehri anlatmıştı. Bu güzel şehri güzel yapan güzel insanlardan bahsetmişti. Çok mest olmuştuk anlatımlarına, anlattıklarına.
Daha sonraları birbirimizi çok sevdik, 2009 yılı Kütüphane Haftası’nda çalıştığım okula da telefon ve e-posta yolu ile davet ettim; kırmadı bizi, “Sevgili kardeşim, Elbette, memnuniyetle gelirim. O günlerde sizin seçeceğiniz bir tarih benim için uygundur..” dedi, geldi de. Kıymetli zamanlarını ayırdı. Öğrencilerimizle söyleşilerde bulundu. Öğrencilerimiz kendisini dikkatle dinledi, öğrencilerimizin dinleyişine hayran kalmıştı. Ama asıl hayran kalan bizlerdik; dinleyicileri olarak ondan çok şey öğrenebilirdik daha. Sormak gerekiyordu, daha çok sormak, daha çok…
Konuşmasında Kayseri’nin kültürünü ve manevi mirasını öğrencilerimize anlatmış, gitgide büyüyen şehrin problemlerinin ve yapısının da değiştiğini ifade ederek şöyle demişti: “Eskiden mahalle vardı. Her şey kontrol altındaydı. Meselâ bir Pempe Hala vardı ki büyük bir cinayetle sonuçlanabilecek tartışmayı karşı duruşuyla engellemiş oldu.” Ayrıca, Kayseri’nin eski hâlinin daha insanî olduğunu vurgulamış, şehrin çok göç alarak metropol yani büyükşehir olmasıyla yeni tarz bir hayatın, apartman hayatının insanların birbirlerini tanımaktan uzaklaştırdığına dikkat çekmişti. Bunun için de “Eskiden insanımız kendi mahallesindeki herkesi hemen hemen tanıyordu. Bir derdi, sıkıntısı olduğu zaman kendindeki eksik olanı komşusundan tamamlayabiliyordu. Ama şimdi… Neredeyse aynı apartmanda oturan ve kapı komşusuyla yakın bir iletişim içerisine girmekten çok uzak bir hayat yaşıyoruz.” demişti.
Zamanla dostluğumuz arttı. Arttı derken onun bize değer vermesi bizim için bize bir iltifattı; o büyüğümüzdü ne de olsa... O yüz vermese bize bizim ondan bir şey dinleme, öğrenme imkanımız olur muydu hiç!... Eylül 2010 yılında Ötüken Yayınları arasında çıkan Türk Düğünü adlı eserinde ilk sırada yer alan Bereket Lokantası adlı hikâyeyi yazdıktan sonra bana göndermiş ve “Sevgili Hocam, Ekte bir hikâye gönderiyorum. Kahramanı Afyonlu. Ben bilebildiğim kadar çalıştım ama sizin ağız özelliklerine bir bakmanızı, hatalı yerleri düzeltmenizi rica ediyorum. Selamlar, saygılar. Emir Kalkan” diyerek yapmam gerekeni bana izah etmişti. Böylece, bir Afyonlunun nasıl bir aksanla konuşabileceğini düşünerek hikâyede geçen diyaloglardaki konuşmaları tashih etmemi benden istemiş, bir Egeli olarak bu vazifeyi bana tevdi etmişti. Ben de olabildiği kadar gerekli düzeltmeleri yapıp hikâyeyi kendisine göndermiştim. Kendileri e-posta ile de bana dönmüş, yapılan düzelmelerden memnun kaldığını iletmişti. Ben daha sonra da telefonla düzeltmeleri kendisine izah etmiştim. Bütün bunları bugün tatlı bir hatıra olarak yâd etmenin mutluluğunu ve Emir Kalkan Ağabey’den ayrı kalmanın da hüznünü yaşıyorum.
“20. Yüzyıl Türk Halk Şairleri, Yurttaş Sokak, Afşar Ağıtları, Gül Ayinleri, Türk Düğünü, Ha Bu Diyar, Kayıp Yüzler, Bu Taraf Anadolu, Kanatsız Kuşlar Şehri ve Hoşçakal Şehir” eserlerini bu fani dünyada biz okuyucularına emanet ederek ahirete intikal eden Emir Kalkan Ağabey’e Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine sabr-ı cemil (güzel sabırlar) diliyorum. Rabbim taksiratını aff, mekânını uçmak (cennet) eylesin.“Kanatsız Kuşlar Şehri”nden Uçmağa Varmak
Geçen hafta Cuma günü ebediyete uğurladığımız bir değerden söz etmek istiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse tanıma fırsatını geç elde ettiğim fakat bir o kadar da erken kaybettiğim bir değerdi benim için. Kayseri’ye gelmezden evvel onu tanıyamamış, onun o birbirinden güzel, yerel kültürü, geleneği ulusala ve geleceğe taşıyan eserlerinden de haberdar olmamıştım. Belli ki her şeyin bir zamanı var.
İnsan bir yerde kaldığı süre içerisinde oranın değerlerini, zaman içerisinde tanıma fırsatını elde ediyor. Değerler için tanıma, saygıdeğer kişileri içinse tanışma imkânı. Bazen bu kişilerle tanışma imkânını orada epey zaman geçtikten sonra elde ediyorsunuz. Belki hiçbir zaman elde edemedikleriniz de olmuyor değil. Bütün bunların hepsi bir nasip meselesi.
On yıldır bu şehirdeyim. İlk yılımda, sanat edebiyat çevresinden, çok fazla tanıdığım olduğunu söyleyemem. Ama geçen zaman içerisinde birbirinden kıymetli şahsiyetlerle tanışma imkânım oldu. Bu şehrin Türk edebiyatına, Türk diline katkılarının hiç de inkâr edilemeyecek düzeyde olduğunu gördüm. Sözün ustalarının bu şehirden de bütün dünyaya değerleri seslendirdiğine şahit oldum. Bunlardan birini geçen hafta bu fani âlemden uğurladık. Kimden bahsettiğimi hemen anladınız tabii ki… Kanatsız Kuşlar Şehri yazarı Emir Kalkan ağabeyden bahsediyorum elbette.
O, Anadolu’nun değerlerini geleceğe taşıyan söz ustası. Onun hikâyeleriyle ve hazırladığı diğer eserlerle Anadolu bir kez daha kültürüyle geleceğe kalmanın şansını elde etmiştir. Onu mutlaka ama mutlaka tanımam gereken bir âli şahsiyet olduğunu ise günümüz Türk edebiyatının deneme türünün üstadı Ali Çolak bana tavsiye etmişti.
Bir yazarı tanımanın birinci adımı yazılarını okumaktır, yazılarını okuya okuya zamanla kendisini tanıma imkanını da elde edersiniz eğer yazar bu fani âlemden ebedî âleme intikal etmemişse.. Ben de önce hikâyelerini okuyarak tanımaya başladım. Sanıyorum ilk okuduğum eseri kendisiyle daha çok özdeşleşmiş olan “Kanatsız Kuşlar Şehri” idi. Bu şehre niçin böyle dendiğini ilk zamanlar anlayamamıştım. Ve ben Emir Ağabeyi en geniş anlamda, dar alanda bir öğretmen sohbetinde dinleme fırsatını elde etmiştim. Bir özel okulun lobisinde samimi bir ortamda bize bu güzel şehri anlatmıştı. Bu güzel şehri güzel yapan güzel insanlardan bahsetmişti. Çok mest olmuştuk anlatımlarına, anlattıklarına.
Daha sonraları birbirimizi çok sevdik, 2009 yılı Kütüphane Haftası’nda çalıştığım okula da telefon ve e-posta yolu ile davet ettim; kırmadı bizi, “Sevgili kardeşim, Elbette, memnuniyetle gelirim. O günlerde sizin seçeceğiniz bir tarih benim için uygundur..” dedi, geldi de. Kıymetli zamanlarını ayırdı. Öğrencilerimizle söyleşilerde bulundu. Öğrencilerimiz kendisini dikkatle dinledi, öğrencilerimizin dinleyişine hayran kalmıştı. Ama asıl hayran kalan bizlerdik; dinleyicileri olarak ondan çok şey öğrenebilirdik daha. Sormak gerekiyordu, daha çok sormak, daha çok…
Konuşmasında Kayseri’nin kültürünü ve manevi mirasını öğrencilerimize anlatmış, gitgide büyüyen şehrin problemlerinin ve yapısının da değiştiğini ifade ederek şöyle demişti: “Eskiden mahalle vardı. Her şey kontrol altındaydı. Meselâ bir Pempe Hala vardı ki büyük bir cinayetle sonuçlanabilecek tartışmayı karşı duruşuyla engellemiş oldu.” Ayrıca, Kayseri’nin eski hâlinin daha insanî olduğunu vurgulamış, şehrin çok göç alarak metropol yani büyükşehir olmasıyla yeni tarz bir hayatın, apartman hayatının insanların birbirlerini tanımaktan uzaklaştırdığına dikkat çekmişti. Bunun için de “Eskiden insanımız kendi mahallesindeki herkesi hemen hemen tanıyordu. Bir derdi, sıkıntısı olduğu zaman kendindeki eksik olanı komşusundan tamamlayabiliyordu. Ama şimdi… Neredeyse aynı apartmanda oturan ve kapı komşusuyla yakın bir iletişim içerisine girmekten çok uzak bir hayat yaşıyoruz.” demişti.
Zamanla dostluğumuz arttı. Arttı derken onun bize değer vermesi bizim için bize bir iltifattı; o büyüğümüzdü ne de olsa... O yüz vermese bize bizim ondan bir şey dinleme, öğrenme imkanımız olur muydu hiç!... Eylül 2010 yılında Ötüken Yayınları arasında çıkan Türk Düğünü adlı eserinde ilk sırada yer alan Bereket Lokantası adlı hikâyeyi yazdıktan sonra bana göndermiş ve “Sevgili Hocam, Ekte bir hikâye gönderiyorum. Kahramanı Afyonlu. Ben bilebildiğim kadar çalıştım ama sizin ağız özelliklerine bir bakmanızı, hatalı yerleri düzeltmenizi rica ediyorum. Selamlar, saygılar. Emir Kalkan” diyerek yapmam gerekeni bana izah etmişti. Böylece, bir Afyonlunun nasıl bir aksanla konuşabileceğini düşünerek hikâyede geçen diyaloglardaki konuşmaları tashih etmemi benden istemiş, bir Egeli olarak bu vazifeyi bana tevdi etmişti. Ben de olabildiği kadar gerekli düzeltmeleri yapıp hikâyeyi kendisine göndermiştim. Kendileri e-posta ile de bana dönmüş, yapılan düzelmelerden memnun kaldığını iletmişti. Ben daha sonra da telefonla düzeltmeleri kendisine izah etmiştim. Bütün bunları bugün tatlı bir hatıra olarak yâd etmenin mutluluğunu ve Emir Kalkan Ağabey’den ayrı kalmanın da hüznünü yaşıyorum.
“20. Yüzyıl Türk Halk Şairleri, Yurttaş Sokak, Afşar Ağıtları, Gül Ayinleri, Türk Düğünü, Ha Bu Diyar, Kayıp Yüzler, Bu Taraf Anadolu, Kanatsız Kuşlar Şehri ve Hoşçakal Şehir” eserlerini bu fani dünyada biz okuyucularına emanet ederek ahirete intikal eden Emir Kalkan Ağabey’e Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine sabr-ı cemil (güzel sabırlar) diliyorum. Rabbim taksiratını aff, mekânını uçmak (cennet) eylesin.