TDV İslam Ansiklopedisi’nde sanat kelimesinin temel ve terim anlamıyla ilgili olarak şunlar yazılıdır: Arapçada san‘ (sun‘) “yapmak, etmek”, sana‘ “işinde mahir olmak”, san‘at ise “yapılan iş, meslek” anlamına gelir. Terim olarak sanat “maddî veya zihnî bir iş ve çabada izlenen düzenli ve özel yol, yöntem” diye tarif edilmiştir.
Bunun yanı sıra Arapçadaki kullanımlarından hareketle sanat ve fen kelimelerinin anlamları arasındaki benzerlik Türkçeye de geçmiş, güzel sanatlar Osmanlı Türkçesinde sanâyi-i nefîse, fünûn-i nefîse gibi terkiplerle karşılanmıştır. Batı dillerindeki art kelimesinin aslı Latince “düzenlemek” anlamındaki “ars”tır.
Sanat işini yapan edenlerin yani sanatçı vasfını taşıyanların hayata, olaylara, kâinata bakışı önemlidir. Sanatçının yapıp ettikleri, ortaya koyduğu eserler, sözleri, söylemleri ve eylemleri bu bakışta nerede durduğunun bir yansımasıdır. Dolayısıyla sanatçı neyi ve neleri söylüyorsa, o bakışından kaynaklanan gözlemleri, hisleri ve tasavvurlarının bir sesini ortaya koyuyor demektir.
Peki, ne demişti Leman Sam? "Benim için IŞİD ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır, IŞİD beni şaşırtmıyor." diyerek Kurban kesen Müslümanlarla öncelikle Müslümanları öldüren Müslüman aromalı IŞİD teröristleri arasında hiçbir farkın olmadığını, her ikisinin aynı olduğunu ifade etmişti. Bu tür açıklamaları aslında bu toplum ve bizler ilk defa duyuyor değiliz.
Osmanlı Devleti’nin bilhassa gerileme dönemiyle başlayan kendi değerlerini küçümseyen, Batılı değerleri hep üstün tutmayı çabalayan anlayış, pozitivist bir bakış açısının da etkisiyle zaman zaman, mevsim mevsim farklı isim ve unvanlarla kendini göstermektedir. Bu durum, bilhassa Tanzimat’la kendini göstermeye başlamış, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de hız kesmesen artarak devam etmiştir.
Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde roman, hikâye, tiyatro ve gazete vasıtasıyla seslendirilen bu anlayış, Cumhuriyet döneminde aynı türlerin yanı sıra radyo, televizyon ve sinema ile alanlarını genişletmiştir. Teknolojik gelişmelerin getirdiği imkânlara bağlı olarak en son twitter kullanılmış ve buradan da bu düşünce Leman Sam tarafından seslendirilerek öncekilere yeni bir halka daha eklenmiştir.
Doğrusu, pozitivist yahut ateist bir bakış açısına sahip bir sanatçının bu tür görüşleri serdetmesinde garipsenecek bir durum söz konusu değil. Bizim bu çizgide bir düşünceye zerre miktar katılmamız söz konusu olamaz; buna bütün kalbimle karşı çıkarak bu anlayışın yanlış ve batıl olduğunu her fırsatta söylerim. Sanatçı söylemi, eylemi ve eseriyle de içinde yaşadığı toplumun değer yargılarına saygı göstermek zorunda olduğunu bilmeli, ona göre davranmalıdır. İçinden doğduğu toplumun değer yargılarıyla alay etmemelidir sanatçı. Meselenin özü ve çözümü buradadır.
Asıl garipsediğim nedir biliyor musunuz? Bu tür beyanlara, twitlere karşı çıkanların bu tür çıkışlarında çifte standart sergiliyor olmaları. Bilinsin ki ben bu yazıyı yazarak mezkûr twitte belirtilen düşünceye ve sanatçıya arka çıkmıyorum. Hem sanatçıyı hem de onu eleştirenlerin ikiyüzlü davranışlarını eleştiriyorum. Bunu yaparken de en çok da eleştirenlerin ikiyüzlüğüne dikkat çekmek istiyorum. Neden mi? Çünkü, sanatçı kendi anlayışı, olaylara ve hayata bakışı ve inanışını dile getirmiş. Bunu yaparken de nerede yaşadığının farkına çok varmadan, düşüncesine, inanışlarına katılmadığı insanların inançları ve değerlerini hiçe sayarak ortaya koymuş tepkisini. Sam’ın yanlışı burada. Peki, buna tepki verenler haksız mı? Elbette değil. Yerden göğe kadar hakları var bu tepkilerinde. Peki, yanlışlık nerede o zaman? Hemen belirtelim ki bu ülkede on aydır dinle diyanetle, üstelik muhafazakâr bir iktidar döneminde ve yine onun mensupları hatta liderliği tarafından yine din ve diyanete ters bir söylemle o değerlerle alay edildi.
Ayetlerle “bakara makara” denilerek alay edildi. Buna tepki vermediler, bunun yanlışlığını dile getirmediler. Bu yanlışlığı dile getirenlerin yanlış yaptığını söylediler. Kimisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke’nin fethi esnasında –haşa- gurura kapıldığını, kendilerinin bundan ders alarak gururlanmadıklarını, bu işleri Allah’tan bildiklerini söyleyerek Âlemlerin Efendisine gurur isnat ettiler. Hatta bizzat DİB tarafından “Hırsızlık kötüdür ama ...” diye başlayan sözlerle dinin bir hükmü hafife alındı. Bütün bu olup bitenlere ses çıkarmadılar.
Dünyanın yüz altmış ülkesinde hamiyetperver Anadolu insanının büyük fedakârlıklarla açtığı okulları kapatmaya çalışanlara, bunlara atılan iftiralara, bütün derdi davası ilâ-yı kelimetullah, Allah’ın rızası ve milletimizin değerlerinin bütün dünyaya ulaşması olan bir âlime “sahte peygamber” gibi bir küfür isnat edildi. Yetmedi, terörle teröristle hiçbir alakası olmayanlara “haşhaşi” gibi bir suçu isnat ederek meydan meydan iftira attılar, eğitim yuvalarını terörün merkeziymiş gibi gösterdiler. Bütün bunlara, sırf tarafgirlik hesabıyla ses çıkarmayanların bugün Leman Sam’ın twitine sert tepki vermeleri hem inandırıcı hem de samimi değil.
Bir düşünceye samimi bir şekilde karşı çıkıyorsan onun yanlışı sebebiyle olmalı ve yanlışı kim işlerse işlesin, tepkide bir değişiklik olmamalı. Öyle değil mi?