kendisine sahip çıkan halkına hizmet etme düşüncesi ve felsefesi devletin temel dinamikleri arasında yer almalıdır; yani devlet mütehakkim ve kibirli bir bakışla halkını kendinden soğutmamalı aksine, şefkatle kucaklamalıdır. Ancak o zaman halk, devletine daha çok sahip çıkacak, devlet daha uzun ömürlü olacaktır.

Milletlerin kendi kendini yönetmesi yani ulus devlet fikrinin Fransız İhtilali’yle ortaya çıktığını ve on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda yaygınlaştığını, bu uğurda nice savaşların verildiğini biliyoruz. Osmanlı gibi birçok milletin meydana getirdiği devletlerin bu düşünce ile paramparça edildiğini de. Milletlerin, kendi kendilerini âdilane yönetmeleri elbette alkışlanacak bir durumdur. Lakin yönetmenin; belli bir ideolojinin, kişilerin, ailenin tasarrufunda yapılması ise asla tasvip edilemez bir durumdur. Milletin, en güzel ve huzurlu bir biçimde hayatını devam ettirebilmesi, geleneklerini yaşatabilmesi, dilini konuşabilmesi, kültürünü yaşayabilmesi ve yaşatabilmesi için büyük fedakârlıklarla inşa ettiği devletini birkaç sergerdenin aklına emanet etmede elbette tereddüt edecektir. Bu tür zorbalıklara, zulümlere de asla müsaade etmeyecektir. Yalan, hile hurda ile işi götürmek isteyenler belki birkaç sene bunda başarılı olabilirler ancak ilanihaye başarılı olmaları mümkün değildir. Gün akşam olup yatsıya dayandığında yakılan mumlar sönecek hakikat güneşi tulu edecektir.

Devleti yönetenler, toplumun kendisini rahat, huzurlu ve güven içinde hissetmelerini sağlamalıdır. Bunu da aklıselim ve kalbi selim ile hoşgörüyü asla elden bırakmadan gerçekleştirmelidir. Hele ki halkın bir kısmını “ötekileştirme”,”ayrıştırma” gibi insanî suçları asla ve kat’a işlemeye cüret etmemelidir. Bu konuda takip edilmesi gereken yol, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak olmalıdır. Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak ama bu nasıl mümkün olacaktır? Nasıl bir davranış sergilersek böyle bir ahlâka sahip olabileceğiz? Öncelikle, Cenab-ı Hakk’ın biz kullarına nasıl bir muamelede bulunduğuna bir bakalım; olaylara, dünyanın işleyişine dikkat edelim. “Mutlak Hakikat” şudur ki Allah vardır ve birdir. Eşi ve benzeri, ortağı yoktur. Her şeyi yoktan var eden O’dur. “Ol!” der “Oluverir.”, “Olma!” derse merhum Süleyman Çelebi’nin o meşhur “Mevlid”inde söylediği gibi cihan “Mahvolur ol dem heman”. Evet, O “Errızku alellah”tır yani bütün canlıların rızkını yaratan ve verendir. Bu imtihan dünyasında ve fani âlemde “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Ölçüsünü ihdas eden O’dur. Kendisine inananları ve inanmayanları bu âlemde ayırt etmeksizin rızkını veren ve hayatî ihtiyaçlarını karşılayan O’dur.

İnsanın insana ettiğini görünce “İyi ki rızkı yaratıp bizlere veren Allah’tır.” diyerek şükrediyor. Çünkü yaşayarak gördük ki insanlar, kendisine oy vermeyerek yönetme yetkisini kullanmasına uygun bulmadıkları kişiler bunu âdeta onaylarcasına, halkına zulmediyor ve “Onlara su bile vermeyeceksiniz.” diyebiliyor.  Kendisine muhalif olanları yaşatmama adına elinden gelen her türlü zulmü onlara reva görecek, zulüm zulüm üstüne ülkeyi yönetme garabeti içerisinde olacaktır.

Son bir yılda yaşanan bu tür olumsuzluklar, zulümler Bank Asya hakkında aldatıcı, yalan yanlış beyan ve haberler ve Kimse Yok Mu derneğinin çalışmalarına müdahalelerle zirveye çıkmıştır. Aklıselimle hareket etmeyerek iktidar, bindiği dalı kesmekte, bunun kendisine vereceği zararı hesap edememektedir. Uluslararası ekonomi otoritelerden ödül almış, üstelik malî kaynakları diğer bankalara göre daha sağlam olan bir banka için “Biz batırmıyoruz. O banka batmış zaten.” gibi bir yalanı işte bu aklıselimden uzak anlayışlar içerisinde söyleyebiliyorlar. Bunu yapanlar bilmelidir ki bir banka batarsa domino taşları gibi bunun etkisi diğer bankalara sıçrayacak, ekonomi alt üst olacaktır. Diğer taraftan sırf bir çekemezlik uğruna Türkiye’nin en itibarlı uluslararası sivil toplum ve yardım kuruluşu olan Kimse Yok Mu derneğinin, Bakanlar Kurulu tarafından izin almaksızın yardım toplama yetkisi kaldırılmıştır. SMS ile bağış alma sistemleri kapatılmıştır. Bunu yapanların isimleri ne yazık ki “adalet”le, “kalkınma” ile anılmakta, bu “kapkara” davranışların sahipleri kendilerini sütten çıkmış “ak” kaşık olarak görmektedir. Dünyanın birçok yerinde yaşanan felaketlerde devletimizin ve milletimizin hamiyetperver yüzünü ortaya koyan bu dernek güya “Hayırda yarışanlardan” değilmiş. Kurban Bayramında bizzat o derneğin yeleklerini giyerek bu hayırlara bir zamanlar ortak olan kimlerdir acaba?

İktidarın Gazze konusunda söyleyeceği söz yoktur; iktidar, bu konuda da kendisini tüketmiştir. Çünkü en az konuşan ama en çok yardım yapan bir derneğin yardım götürme hakkı bu iktidar tarafından elinden alınmıştır. Bundan böyle, Gazze konusundaki konuşmaları sadece ikiyüzlülük olacaktır.

Acemilik dönemlerinde ustalıkla hareket edenler, bugün ustalık dönemlerinde oldukça acemi bir şekilde, başkalarının aklına ihtiyaç duymama gibi mütekebbirane bir tavırla hareket etmekte,  ülkeyi adaletten uzak bir biçimde bir maceraya doğru sürüklemektedirler. Rabb’im yöneticilerimize istikamet versin ve milletimizi bu tür maceralardan muhafaza buyursun.