Hicret’le Hazreti Hatice’nin vefatı arasında ifadesi zor bir bağ hissederim.  Zordur gibi gelir, sevgilinin yattığı topraklarda dolaşmak… Onca hatıra taşında toprağında, havasına sinmiş kokusu Hatice’sinin… Zordur ayrılmak… Yıllar sonra döndüğünde Mekke’ye, bundan mıdır acaba ilk gittiği yerin Hazreti Hatice’nin mezarı oluşu Efendimizin?

O mukaddes göçle kurulan o muazzam medeniyet, bu hicran yüzünden mi biraz mahzundur hep? Bütünü bir gurbet olan dünya hayatımızın remzi gibidir Medine.

Sene-i devriyeler genellikle mesut hatıralarla ilgiliyken Müslümanların sene başı neden buruk ve mecburi bir ayrılışın günüdür?

 

Mescidin sofasında yersiz, yurtsuz, dünyaya ucundan ilişmiş, ölü gibi yaşayan “ehl-i suffa”nın telakkisi bu gurbet sırrını keşfettiği için mi hakikattir?

Ensar’ıyla, Muhacir’iyle buram buram gurbetin yaşandığı, kanaatkâr, mahzun Medine, dünyaya sımsıkı sarılanlara dar geldiğinden mi sığamamıştır, Yezid ve şürekâsı? Toprak evlerde yamalı hırkalarla yaşanan dünyaya kim bağlanır? Dünya sürgününün bitmesini bekleyenler sarayları, kâşaneleri ister mi?

Bu gamhanede, bu gurbette, bu sürgünde, gelip geçici dünyada her nesne, can dâhil, sevgili hariç emanet değil mi? Sevgili hariç biz dâhil, her şey başkasının değil mi?

Düşümde Muaviye’yi mahcup, Yezid’i pişman gördüm… Mümkün olsa artık dünyanın tüm sularını taşıyacaktı Hazreti Hüseyin’e… Ah yalan dünya diyordu…

İlk hatam “biliyorum” sanmaktı diyordu. Babamın sarayında iyi yetişmiştim. Savaşı biliyordum, siyaseti biliyordum, idareyi biliyordum, ben daha iyi hizmet ederim sanmıştım İslam’a. Kaleler fethedip hazineler doldurunca. Zafer üstüne zafer kazandıkça İslam’a hizmet ederim sanmıştım. Görememiştim kayserden, kisradan farksız olduğumu… Meğer ben İslam için değilmişim, İslam benim içinmiş. Nasıl aldanmışım. Tarihteki ilk İslamcı benim! Bütün din kardeşlerimden özür diliyorum. Ne zafermiş Allah’ın beklediği, ne hazine, ne teknolojik üstünlük ne de bilmek her şeyi.

 

 

İrfansız ilim bir hiçmiş. Geç anladım. Bugün yaşasam “bilimsel” olurdum muhtemelen sizler gibi, sizler gibi Müslümanlar olurum her yasağı serbest kılan. Kapitalizmi İslamiyet diye yuttururum sizler gibi. Evet, yine katlederim hunharca kardeşlerimi, susuz bırakırım ama bunu kendim yaparım. Emin olun hiçbir memleketin hiçbir kavmin emellerine alet olmam iktidarda kalmak için.

Soruyorum hangi Yezit yapar kardeşlerinin memleketi işgal edilirken işgalciler safında yer almayı. Hangi din kabul eder ülkesi işgal edilmiş, milyon kardeşi öldürülüp, milyonunun ırzı paymal edilirken işgalcilerle birlikte hareket etmeyi. Hangi Hüseyin Kâbe’de bile tefrika çıkarır. Hangi Hasan silahlandırır sözde devrim ihraç etmek uğruna dindaşlarını.

Hazreti Ali Efendimizi ağlar gördüm, Hasan’a Hüseyin’e değil halimize. Hüseyin’e ağlamayın, anlayın diyordu. Ne Alevi ne Şii ne de Sünni yüzüne bakamıyorduk.

Hiçbir isim almadan, ne Alevi ne Şii ne Sünni olmadan, önümüze çıkan her hadisede verdiğimiz karar, çıkarımıza olan değilse, tuttuğumuz saf bulunduğumuz taraf güçlülerin yanı değilse ve herkes gibi rahatımız için yaşamıyorsak ancak Hüseyni oluruz.

Hüseyin; Güzel, hayırlı, iyi şey, hayırlı iş, ruh ve madde güzelliği demektir. İsme hapsetme kendini güzeller Hüseynîdir.

“Semâdan sırr-ı tevhîdi duyan, gelsin bu meydâna.

Derûn içre bugün, Allah diyen gelsin bu meydâna”

Duyanlara ve diyenlere selam olsun

 

EBYAT

Bu mâtemde olan derd ile hicrâna devâ olmaz,

Bu, feryâd-ı Hüseyni’dir, dahi uşşak nevâ olmaz,

Fasih Ahmet Dede

Kur’an edip tilavet Taha’yı öldürürler

Katleyleyip imamı Yasin ederler ezber

Osman Hulusi Efendi

Bizimle gelenler gelsin

Serini meydana koysun

Hüseyin’le şehid olsun

Ah Hüseyin Şah Hüseyin

Hatayi

Çün Muharrem oldı ey dil âşıkan ağlar bugün

Cümle mevcûdât-ı âlem ins ü cân ağlar bugün

 

Kerbelâ’nın vak’a-i dil-sûzını der-pîş idüp

 

Âh ider ehl-i zemîn âsumân ağlar bugün

 

Mustafâ Haydar Hasan Zehrâ tevellâ zümresi

 

O şehîd-i Kerbelâ’ya bî-gümân ağlar bugün

 

Eşk-i çeşm-i âşıkân tûfân-ı Nûh eyler ayân

 

Ger muhabbet var ise insan olan ağlar bugün

Vehbî  

TEMBİH: 

Dücane Cündioğlu, Çamlıca için yakarış 

Süleyman Seyfi Öğün, Dünyayı karşılamanın tarzları

Yazılarını mutlaka okuyunuz.