Ormanda bir ayıya boğa yılanı musallat olmuştu. Beline sarılmış sıkıştırıyordu. Ayı can havliyle bağırıyor, yardım istiyordu.
Bu sırada oradan geçmekte olan bir adam bağırtıyı duyarak gelir kılıcını çekerek yılanı öldürür.
Ayı rahat bir soluk aldı.
Ve kendisine iyilik yapan adamın peşini bırakmadı.
‘Hayatımı kurtardın, seninle dost olmak ve hizmetine girmek isterim’ dedi.
Adam istemedi ama üstelemesi karşısında mecbur kaldı.
İyi o halde dedi. Ayı artık adamın evinin eşiğinden ayrılmıyordu.
Konu komşu uyardı adamı ayıdan dost olmaz. Ahmak dosttansa akıllı düşmanın olsun . Başına bir bela gelmesinden endişe ediyoruz defet gitsin dediler.
Lakin adam artık aynın bağlılığını görerek farklı düşünmeye başlamıştı.
Bu yüzden beni kıskanıyorlar. Onun gibi güçlü bir yardımcım olduğu için çekemiyorlar. Diye düşündü ve uyarıları dikkate almadı. Günlerden bir gün ormana odun kesmeye gitti . Tabi ayı da yanında. Zaten ne zaman ayrılıyorlardı ki. Adam hayli çalıştı, ağaç kesti istifledi, yorulunca da soluklanmak üzere bir ağacın gölgesine uzandı.
Ayıda yanına çöktü. Biraz sonra bir sinek gelerek adamın yüzüne kondu. Ayı sineği efendisine iyilik olsun diyerek sineği kovdu. Sinek kaçtı fakat biraz sonra bir daha kondu. Ayı yine kovdu. Sinek yine kondu. Derken ayı kızdı ve sineği öldürmekten başka çare olmadığını düşündü. Koşarak gitti iri bir yassı taş kapıp geldi. Olanca gücüyle adamın yüzüne indirdi. Başı paramparça olmuştu.
Mevlana yine 13. yüzyıldan bize sesleniyor bu kıssayı okurken. Neler geliyor aklımıza. Ne ayıları dost edinip de farklı, farklı belalara uğradığımız aklımıza ve gözümüzün önüne bir bir geliyor.
Aradan yüzyıllar geçse de insanoğlu ayı görünümlü insanlarla dostluklar kurup bin pişman oluyorlar.
Dış görünüşe bakarak edindikleri kaba saba insanlar dost olup, dost sandıklarımızla olmadık belalara giriyoruz. Görüntü kirliliği her yeri sardığından dostu düşmanı da ayırt edemiyoruz.
Gerçek dostlar doğruyu söylediğinde onları bizi kıskandığını, çekemediğini sanıp dost sandıklarımıza aldanıyoruz. Bazen yol yakınken döndüğümüz oluyor farkında olmadan belalardan uzak kalıyoruz.
Çıkar ilişkilerinin olduğu dostluklarda ayrı bir hikaye. Yıllardır artıklarla büyümüş, bir sonradan görme çıkar dostluklarıyla hayatını devam ettirir. Asalak gibi birbirlerine yapışan bu sülük tipli dostluklar kanları bitince de dostlukları biter. Dostluk adıyla insanın etinden ve budundan faydalanmaya bakarlar. Öyle ki faydalanmak adına kaz gelecek yerden tavuğu esirgemezler. Dostlukları sömürü düzenine geçmeye başladığında, birbirlerine pahalı hediyeler alarak bedenlerinden de dostluk adına faydalanırlar. Öyle hal olur ki anneden babadan uzaklaşarak dost dediklerini tercih edip anneyi babayı aşağılarlar. Bu tür adamlar insanlığın olduğundan beri dostluk adına parazit gibi yaşarlar. Öyle bir hal alır ki erkek kadın fark etmez, sorduğunda arkadaş dost olduklarını söylerler. Oysaki bir çıkar ilişkisi içindedirler. Birbirlerine üçüncü olurlar.Bazen de birbirlerini dostluk adına pazarlarlar.Dostluk adına birbirlerinin hayatını yanlış olduğunu bildikleri halde, onun hayatı da öyle deyip pisliklerini öyle kapatırlar. Bu yanlışlıkları görüp insanlık adına müdahale edenleri de kendi hayatlarına müdahale ediyorlar diye şikayette bulunurlar.
Aşık Veysel dediği gibi;
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır…
Bazen de şarkılarda dostum dostum güzel dostum oluruz da mezara kadar mı gider, pazara kadar mı gider Allah bilir.
Dostluk üzerine çok yazılacak söylenecek sözler var. Allah bize doğru dürüst dostlar kazandırsın.
Eyvallah