Önemli misafirlerin özellikle belediyede ve valilikte çalışan üst düzey bürokratların geldiği zamanlarda babam ve İhsan amcayı bir telaş alırdı. Ne yemek yapalım telaşıydı. En sonunda fırınağzına karar verilirdi. Bu yemek şimdikilerin yaptırdığı aliminyum kaplarda uyduruktan yapılan bir et yemeği değildi. Önceden kasap Necmi amcaya siparişler verilir kaburga ve sırttan kemikli parça etler alınır büyük bir tepsiye düzülürdü. Yanına domatesler doğranır, yeşil acı biberler konurdu. Üzerine kekik, karabiber, tuz atılır fırına görtürüp yine ateşin az olduğu yere konulurdu. İki saate yakın pişer tepsiden bozulmadan dükkana gelir etrafına toplanıp tepsiden yenirdi. Tabi bu arada lezzetten on parmağını yiyenlerde olur. Yeni gelen üst düzey bürokrat abiler arkadaşlarına dediğiniz gibi varmış derlerdi. Arkasından içilen kahvelerle misafirler uğurlanır yine bekleriz sözleriyle başka bir gün başka bir lezzete doğru yol alınırdı. Babamla İhsan amca çok iyi arkadaş ve dosttular. Validen , Belediye başkanına kadar onları dost meclislerinde yanlarında görmek onların sohbetine ve muhabbetlerini dinlemek çok hoşlarına giderdi. En çokta o zamanlar eski 27 mayıs caddesindeki Kızılay binasının üstünde kızılaya üye olan bürokratların yemek yedikleri belirli kesimin girdiği kızılayın kulübü vardı. Babamla İhsan amcayı sık, sık oraya davet ederler, yemekler yenir içilir, muhabbetlerine doyum olmazdı. Bir keresinde Babamla İhsan amca davet edilmeden gidelim bugünde biz takılalım niyetine Kızılayın kulübüne gidip yemeğe içmeye başlamışlar. Bunları uzaktan gören bürokratlardan biri şaka olsun diye garsona üye olmayan giremez diye söyleyin demiş. Garson babamların yanına gelip üye olmayan giremez lütfen çabuk terkedin burayı demiş. Babamla İhsan amca pek gale almamışlar yemeğe ve içmeye devam etmişler. Garsonu ikinci defa göndermişler aynı sözü yine tekrarlamış. Bunun üzerine babamla İhsan amca vayy bizi kim çıkartacaksa çıkartsın nidalarıyla ortalığı bir karıştırmışlar ki babam en son rahmetli Kavuncunun (eski belediye başkanı) ayağında fırlattığım tabağın kırıldığını gördüm diyor. Ertesi gün gözlerini hastanede açmışlar. Gazeteler Kızılaydan iki adam kendini aşağıya atmış diye yazmışlar. Olay böyle çıkınca garsonlar babamı ve İhsan amcayı zor bela tutup merdivenlerden aşağıya atmışlar. Önce babamı arkasından da İhsan amcayı atmışlar. Gören şahitlerden biri demiş ki önce bir adam geldi arkasından biri daha geldi yalnız onun kafası korkuluk demirlerine çarptığı için makinalı tüfek gibi patlamalar duyduk demiş. Hastanede gözlerini açan babam yanında biri var bakmış İhsan amca kalk İhsan kalk demiş İhsan amca kalkmış lan oğlum her yerin sarılı demiş, babamda lan senin de sarılı demiş gülmeye başlamışlar. Dün gece bize ne oldu diye hatırlamaya çalışmışlar. Hatırladıkça başlarına geleni merdivenden atılmalarını ambulansla hastaneye götürülürken o zamanların babamların da arkadaşları olan Polis Pehlivanın ambulansta onları götürürken bütün paralarını alıp 2,5 buçuk lira harçlık bıraktığını da hep sonradan hatırlamışlar. Bir aya yakın hastanede kaldıktan sonra dükkanlarına gelen iki kafadar dost her akşam bir hafta boyunca Kızılayın merdivenlerine oturup kim bizi burdan attı gelsin o babayiğit diyerek meydan okumuşlar. Sonra araya dostlar girerek bu iş tatlıya bağlanmış. Böyle dostlardı babamla İhsan amca. İhsan amca vefaat etti. Onun ölümünden epey sonra oğlu Hayati abi bir gün dükkana geldi babamı rüyamda gördüm bana git Kartal emminin karnını doyur dedi . Kıyma, biber, domates almış gelmiş kendi elleriyle yemek yaptı. Hep beraber yedik arkasından dua ederken son anda babamın gözlerini gördüm, gözleri dolu, doluydu yaşlar iniyordu o zaman anladım ki babam artık ihtiyarlıyordu.
Böyleydi dostluklar arkadaşlıklar. Her şeye beraber gidilirdi başa gelen ne varsa beraber çekilirdi. Ölünse bile dostlar unutulmazdı ve onların çocukları da unutmazdı…