Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesiyse, cumhuriyette halk kendisini nasıl yönetir. Millet vekillerini nasıl belirler? Seçme ve seçilme hakkı var mıdır? Seçim nasıl olur. Açık oy gizli tasnifle mi. Yoksa oy diye bir şeye gerek duyulmayabilir mi? Aydınların ve seçkinlerin oyu dağdaki çoban ile bir midir? Gerçekten cevabını merak ettiğim sorular var. Cumhuriyetin tanımını ve işleyişini öğrenmek istiyorum. Öyle ya adı Türkiye Cumhuriyeti olan bir ülkede yaşıyorum ve cumhuriyetin ne demek olduğunu bilmiyor, anlayamıyorum. Kendi kendimi nasıl yöneteceğim?
***
Her dönemde, dönemin şartlarına göre kavramlar icad edilir. Kamusal alan mesela? Nasıl bir alan olduğunu tam olarak anlayamadık ama epey tartıştık. Daha önce duymamıştık. Duyunca afalladık, öte yandan siyasi literatürümüze dahil ettik.
Bir de bilinen kavramların deformasyonu söz konusu. Mesela, diktatör, faşist ve benzeri kelime ve kavramlar o kadar seviyesiz bir şekilde, yalnızca iftira ve suçlama maksatlı kullanılıyor ki, gerçekten bir diktatörle karşılaşsak tanıyamayacak haldeyiz. Faşistin tanımını da Şener Şen, Kemal Sunal filmlerine emanet edelim. Çünkü bu günlerdeki kullanım siyasiden çok komedi çağrışımı yapıyor.
Bugünlerde sıkça telaffuz edilen yargı cümlelerinden biri de şu. Demokrasi sandıktan ibaret değildir diyorlar. Sorularım burada da devam ediyor. Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesi anlamına geliyorsa demokrasi ne diye vardır. Ne işe yarar. Demokrasi sandıktan ibaret değilse, demokrasi denilen şeyde niye ortaya sandık koyuyorlar. Demokrasinin tanımı nedir. Çoğunluğun azınlığa tahakkümü müdür? Bir çok soru geliyor arkasından. Ama en önemlisi bu tanımlar konusunda aydınlanma gereği duyuyorum.
Yoksa kavramlar havada kalıyor. Bu kavramların havalarda uçuştuğu çatışmalar ve tartışmalar boşluğa düşüyor. Anlamsızlaşıyor.
Kurt bulanık havayı severmiş. Anlamsızlıkların üzerinden yürütülen mantıksız politikaların aleti olmak var işin bir tarafında. Bir tarafında da bu bulanık havada avlanma bakımından tarifsiz fırsatlar bulan kurtlar da kendi vahşetlerini salıveriyorlar sokaklara. Meselelere taraf olan herkes yağmacı gibi, savaş simsarı gibi tecim derdinde kâr derdinde. O yüzden saflar daha bir netleşiyor, taraflar daha bir kılıç biliyorlar. Çünkü şöyle esaslı bir kavga çıksa bu kargaşayı kışkırtan kimileri bolca siftinecekler...
Daha kötüsü de var. Bu yalancıktan, dolancıktan, anlamsız kavgaların arasında kendi cephesinde yalayacak kemik kalmadığını düşünerek ihanet edenler var. Dönek diyoruz biz onlara. Fikir fuhuşu yapan, gençlerin heyecanlarını ve inançlarını iğfal edip kendi bozuk yollarına düşürmeye çalışan, dostunu değiştirince postunu da değiştiren hainlerdir onlar.
Nasıl tanıyacağız bunları. Sırtımıza basıp da komşunun balkonuna tırmanıyorlarsa kesin kötü bir niyet vardır. Oradan çekilmekte fayda var. Onların hiçbirini ilk tanıdığım yerde göremiyorum. Aklım karışıyor....