Suriye meselesi mi? Suriye’de ne olanlar üzerine burada tartışanların Suriye’de gerçekten ne olduğuyla çok fazla ilgili ve duyarlı olduklarına da inanmıyorum. Herkes safını peşinen belirliyor. Ölenler de öldürenler de kimsenin umurunda değil. Kimi öleni kendi düşüncelerini savunmak için bir araç olarak kullanıyor, kimi de öldürenleri kendi fikirlerini kanıtlamak için bir bahane olarak değerlendiriyor. Suriye meselesiyle ilgili dinlediğim bir çok görüş yalnızca bu görüşü savunanın kendi enaniyetiyle sınırlı. Hangi cepheden bakıyorsa herkesi oraya davet eden bir görüş. Kabaran ve sertleşen bencillikleriyle sağa solar saldıranları görüyorum sadece. Suriye bahane.

 

 

Mısır da öyle. Adeviye meydanıymış, R4bia işaretiymiş. Demokrasiymiş, İsrailmiş, darbeymiş. Bunların hepsi, Mısır halkı üzerinden Türkiye’de olup bitenlerle ilgili peşin yargıları destekleyecek bahaneler olarak sıralanıyor. Mısır’da olup bitenlerin neredeyse hiçbir önemi yok. O kadar vicdansız bir şekilde ve nefsi bir bakış var ki. Aklım dimağım almıyor. Güya Mısır duyarlılığı üzerinden Ak Particilik yapmakla, orada yaşanan dram karşısında iki kelime itiraz edenler Ak Parti zihniyetinde veya ona yakın görüldüğü için Ak Parti muhalifliği üzerinden Sisi’ye taraf olmak gibi garabetlerle de karşılaşıyorum.

 

 

Öte yandan, Karabağ’da, Doğu Türkistan’da yaşanan zulümler de sanki sadece MHP’nin malıymış gibi davranan ve düşünenler de var. Hatta kimileri çıkıp, kardeşim bizim Doğu Türkistan’ımız konusunda hassasiyet göstermediniz, sizin Mısır’ınız ve Suriyeniz’e de biz karışmıyoruz türünden tepkiler koyuyor.

 

 

Gerekçelerini anlamayabiliriz. Çünkü çağımızın enformasyon kirliliği herkesin inancına uygun bilgi ve haber servis ediyor. Yalanın, asparagasın, dezenformasyonun bini bir para. Siz nasıl bir gözlükle bakmak istiyorsanız dünyada olup bitenlere, sizi haberin tüketicisi olarak görenler, sizin düşüncelerinizi yönlendirmek isteyenler size tam da istediğiniz gözlüğü veriyor. At gözlü ve hatta tarak isteyene tarak. Enformasyon baronlarında derde devadan gayrı ne lazımsa bulunuyor. Yeter ki siz onların istediği gibi bakın. Onların istediği tepkiyi verin.

 

 

Her gün beraber oturup sohbet ettiğiniz arkadaşınızla kanlı bıçaklı olmanız için gereken malzemeyi onlar veriyor ama siz de o cinayet aletini alıp karşınızda oturan kardeşinizin yüreğine saplamakta tereddüt etmiyorsunuz. Çünkü inandığınızı zannettiğiniz inançlarınız var. Taşıdığınızı sandığınız davalarınız var.

 

 

Aslında inancınızın zanlarınızdan, davanızın bahanelerinizden ibaret olduğunu göremiyorsunuz. Gözümüzün önünde, kulağımızın dibinde yaşanan hukuksuzlukları, darbeleri, zulümleri, katliamları görürken veya görmezden gelirken gözünüzü kapatıyor, kulağınızı tıkıyorsunuz. Bu tek taraflı bir suçlama değil. Sakın kimse öyle algılamasın. Hepiniz aynısınız. İğneyi kendinize batıracak cesaretiniz yok. Karşınızda kimi görüyorsanız ele geçirdiğiniz her şeyle birlikte saldırıyorsunuz.

 

 

Günümüzde yaşananlar yarına nasıl aktarılacak. Bu günler tarihte nasıl anılacak. Sizin tarafgirliğinizden, vicdansızlığınızdan, anlayış kıtlığınızdan dolayı tarih ilmine bütün inancımı yitirmiş durumdayım. Bizim tarih diye okuduğumuz da sizin gibiler tarafından yazıldıysa diye bir kuşkuya kapılıyorum.

 

 

Sizleri, vicdanınızı rahatlatmak, ananızın babanızın verdiği terbiyeden sıyrılmak, köyünüzün kasabanızın kültüründen sıyrılmak, kendinizi terketmek ve değerlerinize ihanet etmek için sığındığınız bahanelerle başbaşa bırakıyorum.

 

 

Yetmiyor, aralarına katılmak için ilkelerinizi çiğnemekte beis görmediğiniz o güruhun peşin yargılarıyla baş başa bırakıyorum. Ki bu peşin yargılar hiç bedel ödemeden bir tarafa yamanmanızı sağlayabilir ama taksit taksit insanlıktan çıkacaksınız ve ben köşemde seyredeceğim. Gün gelecek, daha öncekiler gibi yüzüme bakmaya yüzünüz kalmayacak. İddiaya var mısınız.

 

 

Kişi nasıl sevdiğine ya da benzemek için can attığına dönüşüyor. Hiç görmediniz mi?