Konuşur elbette geçmişi, geleceği ve Geçmiş Şimdi Geleceği… “Suskun insanın içi sözcük kuyusudur derler ama bu söz şimdi geçersizdi.”

Merhaba sevgili okur; Türk Edebiyatında bence istikrarlı şekilde yazarlığına devam eden, gerek romanlarıyla gerekse öykü kitaplarıyla, kullandığı ifade tarzı ve kaleme aldığı kelimelerle özgünlüğünü ortaya koyan Hasan Ali Toptaş, Geçmiş Şimdi Gelecek kitabında adeta okurlarına rahat bir nefes aldırıyor.

Bir söyleşisinde şöyle diyor: “Yazmak bence bir yalnızlıktan bir yalnızlığa yolculuk. Okuru hesaba katsan da böyle bu, katmasan da. Başka bir deyişle, bir öyküye, bir şiire, bir romana başlarken yalnızsın; bitirdiğinde daha da yalnızsın. Metinlerimdeki mahşeri kalabalıkları da ben yalnızlığın başka bir biçimi olarak görüyorum. İçinde bulundukları metnin vazgeçilmez bir malzemesi ya da kurgunun temel bir parçası gibi gözükseler de (ki öyledirler, öyle kılınmışlardır), bu mahşeri kalabalıkların, ruhsal yapımdan kaynaklanan, benim bile farkına varmadığım çok daha başka nedenleri de olabilir tabii. “ diyordu. Bir başka söyleşinde ise yazma nedenini şu şekilde dillendiriyordu: “Hayatla baş edemediğim için yazıyorum…

Gel gelelim bu kitap hakkında bir değerlendirme yapacak olursam: Geçmiş Şimdi Gelecek Kitabını ilk kez okuyan ve değerlendiren bir göz olarak diğer kitaplarını da alıp okuyacağımı belirterek Geçmiş şimdi gelecek kitabında kelimelerin ifade ediliş tarzı gayet sade ve yalın anlaşılır. Zaten birçok yerden derleme öyküler barındırıyor. Genel anlamda hikâyelerin hemen hepsinde bir fakirlik, bir taşralık söz konusu. Bazen derler ya insanın ciğerine dokunan hikâyeler diye, işte Toptaş bunu ciğeri delerek başarıyor.

Öyküler güzeldi, bazıları uzatılabilirdi, ancak karakterlerde ve olaylarda altyapı daha detaylı oluşması isteği uyandırıyor sizde. Yani keşke biraz daha uzun olsaymış, biraz daha tanısaymışız diyebiliyorsunuz. Kitapta 3 bölüme ayrılmış toplam 19 öykü var. İlk Öykü “Bir Gülüşün Kimliği”. İle başlıyor. İkinci Bölüm “Yoklar Fısıltısı” ile başlıyor. Sadece 6 öyküden oluşmasına rağmen, bence kitabın en başarılı kısmı. Üçüncü ve sonuncu bölüm, ödüllü kitabında yer almayan öykülerden oluşuyor: “Ölü Zaman Gezginleri. Anlayacağınız üzere kitaptaki öykülerin hiçbiri yeni değil. Yazarın ilgi görmeyen ve kendi imkânları ile eserlerini yayımlattığı dönemlerdeki yazdığı öykülerden oluşuyor. “Geçmiş Şimdi Gelecek ”teki öykülerin büyük bir çoğunluğunda, Hasan Ali Toptaş favori temasını elden bırakmamış: gerçek nerede başlıyor, düş nerede bitiyor? Bunu en iyi sanırım “Rüştü Adlı Karınca” öyküsünde okurla açık açık paylaşıyor:

Korkacak ne var diyeceksiniz. Haklısınız. Çünkü siz Rüştü’nün kim olduğunu bilemezsiniz. Ama bizim çarşıda herkes bilir onu. Benimkiyle birlikte, herkesin veresiye defterinde adı yazılıdır. Memurdur Rüştü. Düşle gerçek arasında bir beden kılığında dolaşmaktadır. Bir görünür, bir yiter. Kimse onu aradığında bulamaz, ama o kimi arasa, şıp diye bulur

Hasan Ali Toptaş tüm öykülerinde yine kasabalarda yaşayan insanları, özellikle esnaf ve memurları mercek altına alıyor.

Ayrıca Post modern edebiyatın anahtar kelimeleri de var kitaptaki öykülerde. “Çağrı’daki gibi mesela: “Yoksa ben mi düş görüyorum dedim kendi kendime. Belki de üçüncü bir kişi düş görüyordu ve biz o düşün içinde iki düş insanıydık.

Okuduğumda altını çizdiğim cümlelerden kesitler:

Bir gün, canevimdeki kuş çırpınsa çırpınsa da, uçsa gitse şu pencereden diye düşünürken, Cezmi’yi yatırdılar o pencerenin önüne…

Öykünün burasında, öykücü kalemini bıraktı. Bir sigara ateşleyip yaslandı arkasına. Yazdıklarını okudu. Bundan sonra olacakları, bal gibi biliyordu.” (“Islığımda Gül İzi”, s.27).

Bir öyküde profesördüm ben” (“Ak Saçlı Çılgındılar”, s.59).

İstiyordu ki, sevincine şaşkınlığı büyüsün herkesin. Sorsunlar yüreğinin neden çiçeğe durduğunu. İçinin sevinç yağmurlarıyla nasıl sırılsıklam olduğunu düşünsünler…” (“Boz Atlı Hızır”, s.30).

Ben keyifle okudum. Şimdiden sizlere de keyifli okumalar…