“Genel Kültür” kavramı, ya da dilimizde
okuryazarları ifade için kullanılan “kültürlü adam” tabirleri bu anlam genişlemesini ifade
ediyor gibi. Kadim anlayışımızdaki âlimin ve arifin yerine geçen “aydın” tipi, hem eski
ilim hem de irfan geleneğinden haberdar çok az sayıdaki mümtaz temsilcilerini vererek,
hayatımızdan çekildi. Artık Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabri Ülgener, Fahri
Fındıkoğlu, Nurettin Topçu evsafında aydınlarımız korkarım olmayacaklar. Sanırım
entelektüel tanımı da kültür tanımı gibi genişleyerek sığlaştı ve “piyasa metaı” haline geldi.
Gramsci’nin “Organik Aydın” dediği entelektüelin yetişeceği organik bir toplumdan da
bahsedilemez artık. Genetiği değiştirilmiş besinler organizmalarımızı bozarken, kültür
endüstrisi tarafından üretilen kültür metalarıda uzun, çileli ve zahmetli çabalarla oluşturulmuş
beşeri mirası, kültür endüstrisinin hammadde deposu seviyesine indirdi. “Kültür endüstrisi
eski olanla tanıdık olanı yeni bir nitelikte birleştirip”, oluşturduğu sanal dünyaya hizmet
eden ve giderek bizi de nesneleştiren araçlardan başka hiçbir şey olmayan ürünleri bize
“yedirmekte”. Yeni Dünya kendi aydın tanımını da nesneleştirdiği aydınlarına yaptırıyor.
Dünün araştıran, düşünen sadece düzenin adaletsizliklerine, çarpıklıklarına değil, yeri
geldiğinde toplumun değerlerine de meydan okuyan aydını, yerini bugünün kameranın görüş
alanına girmeye çalışan gevezelerine bıraktı”. Foucoult’un ömrünün son yıllarında “bilgi
kitapları” ve “kanaat kitapları” ayrımı yaparak, bilgi kitapları yayınlayacak bir yayınevi hayali
kurması bundandı herhalde. Her şeyin metalaştığı günümüzün anlayışına uyarak iktisat dili ile
söylersek, kötü paranın iyi parayı kovacağı kuralı, bütün beşeri katman ve sektörlerde geçerli
bir kural olsa gerek, bütün kötüler modernliğin araçlarıyla cilalanarak iyileri kovuyor. Giderek
“iyi” ve “kötü” yargılarını tahrif ve tahrip ederek hayatın dışına atıyor. Hiç söylemediği
bir sözü, “kurgusal eserinde” Şems’e söyletiyor. Söz kamusal paylaşım alanlarında Şems
imzasıyla yeni düzenin çığırtkanı olurken, Şems günümüz aydınları kadar sığlaşıp kendisi
olmaktan çıkıyor. Yeni Şems, yeni düzende yeni entelektüelin düzeysizliğini üreten bir unsur
olup çıkıyor.
Dün TRT Belgesel kanalında Hıdırellez başlıklı programda, Denizli’nin bir köyünden yaşlıca
bir teyzemiz; Hıdırellez’in eski tadının kalmadığından bahsedip “artık oynayan bile yok”
dediğinde aslında nasıl nesneleşip zavallı seyircilere dönüştüğümüzü ifade ediyordu. Düne
kadar herkesin kendi âdet ve geleneğince, eğlenip kutladığı Hıdırellez, pek çok şey gibi
piyasaya düştüğünde kutlamalar tektipleşiyor ve günün “tarihçesi” ile “anlam ve önemi”nin
anlatıldığı “resmî, bilimsel” gösteriler biçimine dönüşerek kültürelleşiyor. “Oynayan ve
katılanın yerini” seyredenler ve gösteri yapanlar alıyor.
“Düzen kendi başına iyi değildir. Ancak iyi bir düzen iyi olabilir. Kültür endüstrisinin
bunu bilmezden gelmesi ve düzeni kendi başına göklere çıkarması, aktardığı mesajların
yetersizliğini ve yanlışlığını da beraberinde getirir. Kafası karışmışlara yol gösterme
iddiasıyla onları aldatarak mevcut çatışmaların yerine sahte çatışmalar koyar. Onların
çatışmalarını sadece görünüşte, gerçek yaşamlarında çok zor uygulanabilecek biçimlerde
çözer.” (Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken, Theodor W. Adorno)
Hıdırellez anılarını anlatan teyzemizin sahici bilgeliği, akil, sanatçı ve entelektüellerimizin
yapaylığı karşısında bu yeni dünyada silinip giderken artık kaybettiğimiz bir âlemde
parlamaya devam ediyor. Bir Hıdırellez manisinde dile getirilen dilekle bitirelim; “Ay doğar
aydır, Allah / Her şeye kadir Allah / Ya yârime kavuştur / Ya da sabır ver Allah”
ŞİİR
ZAHİDEM
Türkü
Zahide’m Kurbanım n'olacak Halim
Gene bir laf duydum kırıldı belim
Gelenden gidenden haber sorarım
Zahide’m bu hafta oluyor gelin
Hezeli de deli gönül hezeli
Çiçekdağı döktü m'ola gazeli
Dolaştım âlemi gurbet gezeli
Bulamadım Zahide’mden güzeli
Ay ile doğar da gün ile aşar,
Zahide’mi görenin tebdili şaşar
İyinin kaderi kötüye düşer,
Diken arasında kalmış gül gibi.
Zahide’m kurbanım kurtar bu dardan
Baban anlamadı bizim bu haldan
Kekiline sürmüş kokulu yağdan,
Derdin beni del’ediyor Zahide’m.
Gurbet ellerinde esirim esir
Zahide’m kurbanım hep bende kusur
Eğer baban seni bana verirse
Nemize yetmiyor el kadar hasır.
Çiçekdağı’nda da hiç gitmez duman
Zahide’m kurbanım hallarım yaman
Yapamadım şu babayın gönlünü
Fakir diye bana vermedi baban.
TEMBİH
“Allah bu dünyada esma ile tecelli buyurur. Hangi esma ile zuhur ederse, diğerleri ona
tâ’bi olur.” Ahmed Amiş Efendi Hazretleri