bir çeşitlilik hakimdir çoğu zaman. Bu farklılıklar ve çeşitlilik hayatımızın rengidir.
Bu renkler hem eğlenceli hem öğreticidir. Eğlenirken öğrenmeye imkan verdiği için,
annelerimizden,
arkadaşlarımız. Bir çok şeyi onlardan öğreniriz. Üstelik bir kısım bilgiler gizli olduğu için
hayatımızda farkına varamadığımız kadar önemli bir suç ortaklığıdır arkadaşlık. Mesela
sigara içmeyi çoğumuz arkadaşımızdan öğrenmişizdir. Daha ne maceralar yaşanmıştır.
Deşifre etmeye gerek yok. Herkesin çocukluktan başlayarak edindiği her türden
arkadaşlığında sayısız örnekler vardır bu türden.
Etkileşim diyoruz bunlara. Bu yüzden arkadaş seçimi önemli. Ailelerimiz, büyüklerimiz
daima bizi uyarıyor ama kimin umrunda. Yıllar sonra anlıyoruz yaptığımız arkadaşlıklar
uğruna ne tür bedeller ödediğimizi. Zurnada peşrev olmuyor. İdeolojik görüşlerimiz,
dünyaya bakışımız, seçtiğimiz meslekler, okul hayatımız bazen çok acı sonuçlar doğursada
arkadaşlarımızın elinde oluyor. Hayatımızın geri kalanında yaşayacağımız her şeyi onlara
borçlu oluyoruz.
İlginçtir, bazılarımız çocukluktan itibaren kişiliğinin belirgin yanlarını ortaya koyar.
Yedisinde neyse yetmişinde öyle olmak böyle birşey olsa gerek. Şimdi düşünüyorum da yıllar
öncesinde, çocukken veya gençken tanıdığım insanların bu belirgin yanları bugün nasılda
netleşiyor gözümde. Üstelik sözünü ettiğim bu baskın yönler, onların hayatlarında yaşadıkları
tüm önemli şeylerin sebebi ve aynı zamanda sonucu olarak orta yerde duruyor.
Bu yazıyı, başarı hayalleriyle yaşayan muhteris arkadaşlarıma adamak istiyorum.
Çünkü onların maceralarına tanık olurken bir yanımla da etkilendiğimi itiraf etmeliyim.
Tamamen onlara dönüşemedim. Büyük başarı hayalleri kurmak gelmedi içimden. Sözgelimi
büyük şirketler kurup, insanlara istihdam sağlamak, fakir fukaraya yardım eli açmak gibi
hayallerim olmadı. Ya da bir örgüt kurup, bu örgüt vasıtasıyla insanlığı kurtarmayı da hayal
etmedim. Üstelik bu hayallere hırsla bağlanıp, derme çatma ticari işletmelerle hayallerimi
elime yüzüme bulaştırma imkanım da olmadı. Öte yandan bir örgüt lideri(!) olarak ortaya
attığım martavallarla kimsenin geleceğini de karartmadım. Ama böyle arkadaşlarım oldu. İlk
zamanlarda onların ideallerindeki samimiyete gıpta ederek inanmadığımı söylesem yalan
olur.
Oysa şunu öğrendim onlardan. Hırs öyle garip bir duygu ki, amacın gerçekleşmesi için
gizli kalması gereken niyeti çok kısa zamanda eleveriyor. Bu da başarıyı imkansız kılıyor
doğal olarak. Muhteris arkadaşlarımın bunu görebilmelerini ve niyetlerini biraz sabırlı şekilde
saklamalarını salık vermek isterdim. Ama onlar kendilerini öyle zeki, muhataplarını o derece
aptal sanıyorlar dı ki, bu düpedüz aptallıktı. Kendi elleriyle kedi hayallerini yıktıklarının
farkında değillerdi.
Sevgili muhteris arkadaşlarım o kadar kurnazdılar ki, hiç risk almadan, kurulu
düzenlerinden ve asla vazgeçmeyi düşünmedikleri hayat standartlarından hiç ödün vermeden
arzuladıkları başarıya ulaşacaklarına inanıyorlardı. Ne şiş yansındı ne kebap. Ama bunun
örneğini hiç görmüşler miydi, bir model var mıydı? Sormadım. Bir hırsızın zahmetsiz olduğunu
düşündüğü hırsızlık eylemi bile ne kadar riskliydi. Bir dolandırıcının niyetini gizlemek için
harcadığı çaba ve emek ne kadar samimiydi bunu bile göremedi onlar. Hayal kurmaya ve
hayallerle yaşamaya devam ettiler.
Sizden neler öğrendim neler. Mesela çok arzuladığım bir şeyi hiçbir bedel ödemeden
kazanamayacağımı en anlaşılır biçimde siz anlattınız. Evdeki hesabın çarşıya uyacağını da
evde hesaplıyordunuz ya. Hesabınızdaki en büyük hata da buydu. Keşke siz de benden bunu
öğrenseydiniz.
Niyet ve eylem arasındaki uyumun başarıyı getireceğini, bencillikten başka hiçbir amacı
olmayan bir niyeti hiç bir örtünün güzelleştiremeyeceğini de siz öğrettiniz. Bu çok temel bir
ahlaki problemdi bana sorarsanız. Neden mi? Çünkü siz bir şey elde etmek ve kazanmak
istiyordunuz içten içe. Dışta bunu kutsal veya çok insani bir amaç olarak sunuyordunuz.
İçinizdeki beklentiyi gizlemeyi başardığınız o en muhteris anlarınızda, dışta sunduğunuz
amaç uğruna başkalarından fedakarlık bekliyordunuz. İşte bunu kendinize bile itiraf etmek
istemiyordunuz. Ama zaman gösterdi işte. Foyanız meydana çıktı ve siz buna değişim
diyorsunuz...