Bugüne kadar yüzlerce kitabın mizampajını yaptım. Kapaklarını tasarladım. Bu işler zaman alan işlerdir. Dizgi aşaması, tashih aşaması derken, bir çok yazar ve şairle birlikte uzun zamanlar geçirdim. Onları yakından tanıma fırsatım oldu.
Hem şahitlik ettiğim maceralardan, hem de kendim de kitap çıkardığım için şunu çok iyi biliyorum. İlk kitabı çıkarmanın hevesi hiç bir şeye benzemez. Bu ilk başta bir hayaldir. İnsan içten içe henüz hayattayken kitabını çıkarıp eline almak ister. Dostlarıyla, arkadaşlarıyla şiirlerini paylaşmak, o ilk kitabın heyecanını birlikte yaşamak ister.
Fakat, hayatın başka gerçekleri vardır. Çoluk çocuğun rızkı önceliklidir. İş güç daha önemlidir. Sıra bir türlü hep hayali kurulan o ilk kitaba gelmez. Çünkü ekonomik bir yükü vardır bunun. Kimi kıyıda köşede para biriktirir. Kimi kitap çıktıktan sonra satar kazandığım parayla öderim diye borç bile alır. Kimi bankadan kredi çeker. Kimileri sponsor bulmak için fabrika patronlarının, belediye başkanlarının kapısını aşındırır. Ama neticede o kitabı çıkarma hayalinden vaz geçmek çok zordur.
Zaman içerisinde, yaşadığım kimi olaylar ve gözlemlediğim bazı çirkin hadiseler yüzünden ilk kitabını çıkarmayı düşünen bir çok şairin işini yapmayı reddetmeyi adet edindim. Çünkü bir ilk kitabın teknik hazırlıklarını yapmanın veballi bir iş olduğuna kanaat getirdim. En basitinden, kitap çıktıktan sonra mutlaka birileri bana gelseydin daha iyisini yapardım, daha ucuza yaptırırdım diyerek pişmiş aşa mutlaka su katar. Böyle bir durumda, şairin gözünde onu suistimal eden bir sahtekar olmayı göze alamadım. Zaten şair olduğum ve bütün şairlerle rahatlıkla empati kurduğum için, onlara mümkün olan kolaylıkları gösteren biri oldum her zaman. Ama töhmet altında kalmak, şüphe duyulmak hiç bir zaman hoşuma gitmedi.
Kemal Navruz’un ilk kitabı olan Navruznâme’yi hazırlamayı da yukarıda belirttiğim gerekçelerle bir ilk kitap olduğu için kabul etmezdim. Fakat rahmetli Kemal Navruz, hayatımda onulmaz bir yer tutan okuma tutkumun müsebbibi olan Mustafa Öztürk Hoca’m vasıtasıyla bir gün çalıştığım yere geldi. Elbette itiraz etmem söz konusu değildi. O günlerde oldukça rahatsız olan Kemal Navruz, Mustafa Öztürk’e duyduğu güven nedeniyle kitabının doğru yerde hazırlanacağına şüphe duymayan bir şekilde dosyasını bana teslim etti. Gerçi sağlık durumu iyi olsaydı yine aynı tavrı göstereceğinden eminim. Çünkü bir çok şairde ister istemez görülen kaprisli tutumlardan kendisinde eser olmadığını daha ilk görüşmemizde anlamıştım. Şiirleri okunduğunda Kemal Navruz’un insani hassasiyetleri ne derece yüksek, mütevazi ve gönül ehli biri olduğu açıkça anlaşılacaktır.
Kitabın hazırlık aşaması sürerken, bir genç ziyaretime geldi. Bu genç, Kemal Navruz’un oğlu Ali Navruz’du. Kitapla ilgili çalışmanın ne durumda olduğunu öğrenmek için geldiğini düşünüp açıklama yapıyordum ki, babasının vefat ettiğini söyledi. Meslek hayatımda ilk kez karşılaştığım bu durumda içimin nasıl ezildiğini anlatmam mümkün değil.
Şimdi, keşke kendisini daha önce tanımış ve kitabını daha önce çıkarmış olsaydım diyorum. Ama bu kitabın teknik hazırlığını tamamlamam ve baskıya hazır hale getirmem Kemal Navruz’un vasiyetidir. 26 Ekim 2014 günü vefat eden, değerli halk şairi Kemal Navruz’un sağlığında göremediği bu kitabı hazırlamak bir bakıma ne kadar hüzün vericiyse, diğer taraftan da gözünün arkada kalmaması için bu kitaba küçük bir katkıda bulunmak bir nebze teselli ediyor. Başta Mustafa Öztürk olmak üzere kitabın basılmasına emeği geçen diğer herkese şahsım adına teşekkür ediyor, kaybettiğimiz şair Kemal Navruz’a yüce Allah’tan rahmet diliyorum.