Öğrencilerin sicim sicim terledikleri ve onlar için hayati önemi haiz; yeni adıyla Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) olan bu sınavlar, beş farklı alanda ve beş ayrı oturumda yapılmaktadır. Öğrencilerin bundan sonraki hayatını doğrudan etkileyen bu sınavlardan Sosyal Bilimler, Yabancı Dil ve Matematik sınavları geçen hafta sonu yapıldı. Önümüzdeki hafta sonu da Fen Bilimleri ile Edebiyat-Coğrafya sınavları yapılacak. Bu sınavlara girecek öğrencilere de başarılar diliyoruz.

 

Eskiden “imtihan olurduk, imtihan edilirdik”, öyle değil mi? Şimdilerde ise “sınav”a giriyoruz. Her iki kelimenin anlam dünyası birbirinden oldukça farklı. Bana öyle geliyor ki Tanzimat’la hatta Türkî-i Basit cereyanıyla başlayan dilde sadeleşme çalışmaları, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin dilimizden uzaklaştırılması, -doğal olarak- yeni nesillerin onları anlam dünyalarında yer vermemesine sebep olmuştur. İstenilen de bu idi zaten. Türkî-i Basit ile Tanzimat’ın; Millî Edebiyat Dönemi Sadeleştirme Çalışmaları ile Atatürk Dönemi Güneş-Dil Teorisi çerçevesinde yapılan çalışmaların ve İnönü dönemindeki “arılaştırma” çalışmalarının birebir aynı zihniyet ve düşünce ile yapıldığını söylemek yanlış olur. Başlangıcındaki zihniyetleri farklı olmakla birlikte gayeleri, hedefleri aynı olan bir projenin neticesinin de beklenilenden çok farklı tezahür ettiğini belirtmeden geçemeyeceğim.

 

Dünden bugüne, nesiller arasında yaşanan anlaşmazlıkların temelinde biraz da bu dil dağarcıklarının farklılıklarının olduğunu kimse inkâr edemez. Bilhassa Cumhuriyet döneminde dile yapılan müdahalelerin sadece dilde sadeleşme ile sınırlı olmadığı herkesin malumu. Türk milletinin zihin dünyasının bir değişime ve dönüşüme tabi tutulduğu; zihinlerin sekülerleştirildiği ve bunda da büyük oranda başarılı olunduğu da bir gerçek. Şimdi aynı duruma ve olguya sınav ya da imtihan demek arasında ne gibi farklılık vardır? Meseleyi salt ölçme ve değerlendirme açısından bakarsak hiçbir fark göremeyiz. Ancak, biraz düşünürsek sınav nedir, imtihan nedir? O zaman bunun farklı anlam dünyaları olduğunu biraz olsun idrak edebiliriz. Mensubu kıldığı için, Yüce Allah’a binlerce, kâinattaki varlıkların adedince hamd ve şükrettiğimiz İslam’ın dilinin Arapça olması, dinimizi de hâliyle o kaynaktan öğrenmemiz sebebiyle kelime ve düşünce dünyamızda yer eden Arapça kelimelerin bize biraz da maneviyat esintileri ile doldurup taşırdığını söyleyebiliriz. İmtihan kelimesi de bunlardan sadece biri. 

 

Hem dünyevî hem de uhrevî anlamda imtihan kelimesini kullandığımızda bu kelime, bizi her iki anlam dünyasında dolaştırmaktadır. Üniversite imtihanından bahsediyor olsak bile, bizim aynı zamanda bu dünyaya bir imtihan için gönderildiğimizi hatırlatması da söz konusu. Belki de bugün bizler, işte, bu hatırlatmaların nefislerimize zor gelmesi sebebiyle imtihan yerine sınav kelimesini türettik onu kullanıyoruz. Ha, gün gelip devran döner, sınav kelimesi de o manevi âlemle tanışır, zihin dünyamızda bu dünyaya sınava gönderildiğimiz algısı yerleşir, o zaman bu mesele de hâllolmuş olur.

 

Aslında ayet ve hadis-i şeriflerde geçen imtihan kelimesinin yerine sınav kelimesini kullandığımızda o yüce metinlerin anlam katmanlarını azaltmış olur muyuz bilmem ama daraltmış olacağımız bir hakikattir. O zaman, sınav kelimesinin de ötelere ait meltemlerin zihinlerimize doğru esmesine vesile olur diye düşünüyorum. Nitekim bazı meallerde bunu görmek mümkün. Bakara Suresi 155. Ayeti kerimenin mealini Elmalılı Hamdi Yazır “Çaresiz sizleri biraz korku, biraz açlık, biraz maldan, candan ve hasılâttan eksiklik ile imtihan edeceğiz, müjdele o sabırlıları.” şeklinde verir. Diyanet, “deneriz” diye meal vermiş, birçok mealde de “imtihan ederiz” denilmiş. Buradan hareketle, ayet-i kerimenin metninden “sınarız.” Anlamını bulmak da mümkün. Zaten denemek burada sınamak anlamında. Evet, bu dünya hayatı insan için bir imtihan yeridir. 

Öğrenciler, nasıl ki gördükleri derslerden bir sınava tabi tutuluyorlar, onlardan imtihan ediliyorlar; aynen öyle de sayısız nimetlerle mücehhez kılınmış olan insanoğlu da bu nimetlere karşılık bu nimetleri kendisine ikram eden Zat-ı Zülcelâl’e teşekkür edip etmeyeceği, nimetleri kendinden mi yoksa kendisine verenden mi bileceği gibi hususlardan hesaba çekilecek. O ki bunu da bildirmiş. Yani hesaba çekecek olan hesaba çekilecek olana bir hesabın olduğunu, orada verilen nimetlerin hesabının sorulacağını bildirmiş. O hâlde, anlamak, bilmek lâzım; anlaşılması ve bilinmesi gereken bütün ne varsa… 

 

Hâsılı, neticesi daha kısa bir müddet olan ömre yönelik olduğundan öğrencilerin sınavı, diğer sınavlardan daha kolay. İnsanoğlunun bu dünya meydanındaki sınavı daha uzun ve çetrefilli; çünkü neticesi itibariyle de ebedi hayatı kapsıyor. Zor ve uzun olması da bundandır. Rabb’im, hem öğrencilerimizi hem de bizleri girdiğimiz bütün imtihanlardan, sınavlardan hayırlı başarılarla çıkmayı cümlemize nasip eylesin. Âmin!

 

Hüseyin Say