Kimini silahla, kimini sopayla, kimini uzvunla, kimini lafla.

Kimisi annendi, kimisi can eşindi, kimisi kızındı, kimisi bacındı.

Kimisi mülteci, kimisi çalışan, kimisi evladın yaşındaydı!

Biri etek giydi diye, biri geç saatte sokakta diye, biri boşanmak istedi diye, biri şikâyet etti diye!

Birçoğu ise nedensizce, elleşmeyin keyfime diye!

Bu kez de sosyal medya açtı diye kanlar içinde bıraktın be insan.

Sen neden hep öldürmeyi seçtin be insan görünümlü hayvan?

İsimler değişiyor, hayatlar kayboluyor.

Birileri eleştiriyor, yazıyor, çiziyor, 3 gün gündemde kalıyor.

Ama son hep aynı acıyla bitiyor.

Ya bir anne evlatsız kalıyor, ya da bir evlat annesini kaybediyor…

Eskiden hazımsızlığın sadece mide sorunu olduğunu düşünürdüm oysa. Ya yediğin kötüdür hazmedemez kusarsın,ya da yediğin fazla iyidir, sana ağır gelir kusarsın. İlki rahatlatır insanı, ikincisi ne fenadır! 10 küsur kuru kayısı ve üstüne bolca su içilmesiyle çözülebilen eylem ya da yeşil çayla da pekâlâ üstesinden gelinebilir bir durumken, öldürmek oldu Türkiye’de önlem! Çok bildiğini sanan egosu yüksek bünyelerin “bu nasıl oldu/olur?” ikilemi ile kafayı sıyıran mahlûkatlara dönüştüğü ve zararını hep kadınların gördüğü cahil cühela bir topluma dönüştü ülkem! Dizilere konu olarak, tweet atarak önleyemediğimiz cinayetleri, köşe yazarak da engelleyemiyoruz elbette. Ama eğitim de almıyoruz. Eğitilmiyoruz, eğitmek isteyene de boş beleş bakıyoruz. İnsanlıktan nasibimizi bir türlü alamıyoruz. Eğitim şart dedikçe geri kafalılık yapıyoruz. Çöplüğümüze geri dönmek istiyoruz. Kaybetmeyi hazmetmek yerine, pislikçe kazanmayı yeğliyoruz!

Bugün bunları Hatice Kurt için yazıyorum. Yarın bir başkası için.

Öteki gün ise kendim için belki de!

Bilmiyorum çünkü!

Yarın hangi kadın öldürülecek ne nedenle!

Ben artık yazmaya utanıyorum. Konuşmaya, isyan etmeye, direnmeye utanıyorum! Namus deyince sadece kadından konuşan bir toplumda birey olmaktan da utanıyorum. Kanına canilik işlemiş, “emek” kavramını çok yanlış anlayanların toplum israfı olduğunu düşünüyorum. “Emek verdiğin insanlar bir gün seni harcadığında işte o zaman değişirsin” demiş Hatice Kurt’un katili. Emek, hiçbir zaman öldürmeyi meşru yapmaz hâlbuki. Hepimizin bir yerler için, ya da bir şeyler için ya da birileri için verdiğimiz emek olmuştur. Hatta acımasızca, haksızca, nankörce, bencilce alınmıştır elimizden, harcanmışızdır. Değişmişizdir hatta. İyi niyetlerimizden vurulmanın acısı içimize işlemiştir, bununla yaşamayı öğreniriz. Öldürmek hiçbir zaman çözüm değildir. Çünkü emekleriniz, bir başkasının ölümü kadar basit değildir. Ve bir başka canlının yaşamına yön vermek sizin hakkınız ve haddiniz hiç değildir.

Hatice Kurt eski eşi tarafından sosyal medya hesabı açtı diye öldürüldü sevgili okur. Hem eski eşi, hem sosyal medya açtı diye! Akıl alır gibi değil… Hatice Kurt öldü, binlerce kadın kahroldu. Ne zamana kadar mı? Bir diğeri öldürülüp, yeniden mahvolana kadar. Biz yine sokak ortasında öldürüldük, soğuk betonda, binlerce insanın yanında. Cahil kesimin soruları yine kulaklarımda: “naptiki ola?” Önemi var mı ne yaptığının? Haklı da olsa, haksız da olsa kadın suçlanmadı mı hep? Ölüm meşru sayılmadı mı? Bir güzel yapıştırmadık mı yaftayı! Neydi kadın? Topluma yerleştiremediğiniz, gidişini hazmedemediğiniz, hayatı bölüşemediğiniz kadın…

Kadın çok şeydi ama sen anlamadın be insan.

Yazıma son verirken sizlere Necip Fazıl Kısakürek’in çok sevdiğim “Kadın” şiirini armağan ediyorum sevgili okur,

Kalıp değil bir fikir...
Elmas sorguçlu fakir;
Açıkta sırrı bakir;
Kadın...

Çölde kaçan bir serap;
Yönü kementli mihrap...
Madeni som ıstırap;
Kadın...

Dipsiz hasrete tuzak;
En yakınken en uzak....
Tadı zehrinde erzak;
Kadın...

Bir işaret, bir misal;
Ayrılık remzi visal...
Allah'a yol bir timsal;
Kadın...

İnsan kalın…