Verbalizm, yani “boş ve çok konuşma” diye özetleyebileceğimiz hal, zannediyorum
dilimizdeki “mugalata” kavramına yakın bir anlam taşıyor. Verbalizm sanki bütün hayatımızı
istila etmiş gibi. Hemen her konuda uzun ve anlamsız konuşmaları her gün dinliyoruz.
Özellikle politikacılar, sadece konuşuyorlar. Koskoca ülkeyi idare eden adamların herhangi
bir günde konuştuklarının çokluğuna bakınca, diğer işlerine nasıl zaman ayırabildiklerine
şaşmamak elde değil. Bu kadar çok lafın anlam taşımaması ve aynı konuda daha önceki
konuşmalarıyla çelişmesi şaşırtıcı değil. Hitabeti güzel olsun ya da olmasın yerelden genele,
küçükten büyüğe bütün politikacılar, çok ve boş konuşuyor kanaatindeyim.
“Güzel, etkili konuşma” retorik, Türkçesi “belagat”. Şüphesiz önemli. Özellikle toplum
tarafından sık takip edilen politikacıların dillerini güzel kullanmaları ve etkili konuşmaları
takdir edilmelidir. Ancak tutarlı ve doğru konuşmaları çok daha önemlidir.
Birde “safsata” var “kıyas-ı batıl” da denilen ve kasten ya da cehaletten yapılan hatalı
çıkarımlar. İlki ihanettir. İkincisi hamakat. İhanetle hamakat arasında sonucu itibariyle çoğu
zaman maalesef bir fark yoktur.
Safsatanın en yaygın olanlarından biri “yanlış ikilem”; “ya sorunun bir parçası olursun ya da
çözümün” safsatasında olduğu gibi.
Son günlerde terör sorunu ile ilgili tuhaf bir “sözde” çözüm trafiği gözleniyor. Sorunu çözme
iddiasında bulunan “aktörler”in son bir yılda, bu konuda söylediklerini bir kez daha dikkatle
gözden geçirdiğimizde benim tespitim; yer yer belagatle süslenmiş verbalizm ve safsata.
Dil, düşünce, politika, bilim ve özgürlük hususunda oldukça dikkat çekici tespitleri olan
Uwe Pörksen’in “Plastik Kelimeler”inden, Walter Lippmann’ın “Rıza İmalatı”ından ve
Richard Sennett’in “Karakter Aşınması”ndan daha sonra bahsederiz.
Hz. Ali ve Muaviye arasındaki mücadelede “Bu kılıçlar Efendimiz’in ardında nice gazalara
katıldı, Müslüman’a çekmeyiz” diyerek kılıçlarını taşa çalıp kıran, az sayıdaki Ashabın
tutumunu “akıl tutulması” yaşadığımız şu günlerde Türküyle Kürdüyle bütün kardeşlerime
hatırlatırım. Ne sözde sorunun ne de sözde çözümün parçası değiliz.
Her hususta bizi sürüklemeye çalıştıkları “yanlış ikilem”leri görün.
ŞİİR
Kefaret’ten
Ümit Aktaş
yalnızca aşk değil yüreğimdeki, isyan
albenili yaşamaksa bedeli
sığınmam aşka
ne ihanet ederim, ucuzlatırım kendimi
susarım ne de hiçbir şey olmamış gibi
ışımalar isteme benden
suyun serinliğinden ve
sözün sadeliğinden başka
acılarımdan başka utku isteme
bir zindan sayılacak bu tutkular içinde
bir sürgün olacaksam eğer
ardıma bakmaksızın yürür giderim
esirgemeden kefaretin adımlarını
direnirim hayata
duysam da yoksunluğun mahmuzlarını
bir parça umut yeterdi bana
yüreğime geçirilmek istenen prangayı
kırarım bu ise karşılığı
çarparım kapıları çıkar giderim
yakarmam asla
seçkinlerin ilahlarına
boyun eğmem buyruklarına cellatların
özgürlüğün büyüsünü bir muska gibi
taşırım yüreğimde bir kefaret gerekse
yetinirim bir parça kuru ekmekle
suyuma katık ederek tuzu
kazarım kendi mezarımı, ellerimle
TEMBİH
İbrahim Hâs, “Kelam-ı Aziz” Çev: Mustafa Tatcı, Cemal Kurnaz,
Uwe Pörksen, “Plastik Kelimeler”Çev: Tacettin Şimşek kitaplarını okuyunuz
Unutmayın “Usulsüz vusûl olmaz”