Ah ne vardı dememek için, geçmemiz gerekiyor bir cürüm çemberinden ve törpülememiz şart oldu
dilimizi en keskin yerinden.
“Ağlamak istiyorsun sen çocuk” değil bu oyun derdinden…
Yelken aramaz rüzgâr, istemez sırtında bir yük deniz.
Hepimiz mavi giyinmekle göneniriz. Değil mi ki bu kubbe tutar bizi ensemizden, bir güneş, bir deniz
mavi olur nefesimizden.
Yazık ki şiirden anlamayız, çünkü biz kukurikten şairiz. Sanırım en tehlikelisi kendimizi şair olmakla
suçlamak…
*
Bir duvar ‘kale’ olmakla övünür, bir duvar ‘surat’ olmaktan yerinir; bir duvar, olmasa da olur
mahkemenin…
*
Ah Mevlana, yaşasaydın seni taşlardık… Ah Mevlana, kalksan şimdi kaçmaya başlardık.
Ne gereği vardı “ya olduğun gibi görün…” demenin.
*
“Oy Karadeniz’in gümüş elleri” çok sevdik yirmi yıl arkadan gelmeyi…
*
Ay komşular, duydunuz mu gökyüzü herkesinmiş. Hacı Ahmet amcalar mangal yakmaya gitmiş.
Meğer ozon bu yüzden delinmiş.
*
Bazen az laf çok susmaktan iyidir. Bazen bir nazar, bin azardan iyidir. Bazen nush, bazen biraz tekdir
gerektir. Bazılarına göre, elif gereğinden fazla mertektir.
*
Oy benim güzel ülkem, pazılı yeni bitirdik. Şimdi Ayçalarda ders çalışmaya gidiyoruz.