Endişe verici siyasi gelişmelerin ve ekonomik sıkıntıların arasında önem sırasında altlarda yer 

alan, edebiyatın böylesine önemli bir etkinlikle gündeme gelmesi dikkat çekiciydi.  Edebiyatın  konuşulmadığı, özellikle öykücülerin suskunluğu şikâyetlerine anlamlı bir cevap niteliğindeki bu etkinlikte, Mehmet Kansu(Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti), Kristin Dimitrova (Bulgaristan), Hatip 

 Badle,  Abdulkader Abdelli (Suriye), Çingiz Guseyinov, Yelena Tverdislova (Rusya), Giuseppe Goffredo 

(İtalya), Juan M. Parada Serrano ve Maria A.Rojas Sanches (Venezüella) onur konuğu olarak yer aldı. Konuklar etkinlik içinde kendi ülkelerinin öykücülüğünü beş gün içerisinde anlatılar. 

Öykü günü’nün kurucusu ve Dünyanın Öyküsü dergisi yayın yönetmeni Özcan Karabulut’un açılış   konuşmasını yaparak başlattığı öykü günlerinde konuk öykücüler söz aldı. Yelena Tverdislova etkinliği organik toplantı olduğu için önemsediğini belirterek öykünün geniş bir nehri hatırlattığını ve  kollara ayrıldığını, dostluğu güçlendirdiğini ifade ettiği konuşması dikkat çekiciydi. Çingiz Guseyinov,Türkçe’nin “heqiqeten” yol aldığını belirtirken romanları için “Türkiye’ye gelmeseydim yazamazdım”   diyerek ülkemizin kendisi için öneminden bahsetti.  Kristin Dimitrova Bulgar dilinde Türkçe kelimelerin çok olduğundan bahsetti.

Bunlar gerçekten önemli konuşmalardı. Öykünün birleştiriciliğinin işaretlerini verirken, ortak dilinsevgi dili olduğunda hemfikir idiler.  Özellikle Venezüellalı öykücülerin nesiller arası iletişime vurgu yapmaları ve ülkelerinde kültür ve yayıncılığın devlet politikasında yer aldığını anlatması, Ankara Öykü Günleri’nin ‘Chaves Anısına’‘gönderme’sinin de boş yere olmadığını gösterdi.

Tam bir öykü şöleni havasında geçen etkinlikte önemli paneller yapıldı: “Fotoğraflarla Yabancılaşma Öyküleri”, “Burhan Günel Öykücülüğü”, “Öyküde Yazarın İzi”, “Yaratıcı Yazarlık Öykücülüğü”,”Öykü 

Dergileri Öykücünün Okulu mu?” ,”Felaket Edebiyatı” Dersim Öyküleri”, “Öykü Hayata, Bedene Suya Sabuna Dokunmalı mı?”, “Değeri Yeterince Bilinmeyen Öykücülerimiz”, “Edebiyatımızda Nitelik ve  Eleştiri Sorunu”, “Arap Öykücülüğü” ve “Genç Kuşak Öykücüler” “Kısa Film,Kısa öykü ilişkisi” Etkinlikler bazen eş zamanlı, bazen ayrı bir program olarak Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanat Merkez, 

Cafe Soul, Cermodern, SUDEM Ve Sanat Sokağı’nda yapıldı. Beş günün her anı dolu dolu geçen öykügünlerinde dinlediğim paneller ve edebi sohbetlerden bol bol notlar aldım. Bir öykücü için bulunmaz 

bir fırsat olan bu etkinliğin her anını doya doya yaşamaya çalıştım. Bazı etkinlikler eş zamanlı 

olduğundan hepsini takip edemedik ama değerlendirmelerin paylaşılmasıyla diğer etkinliklerden 

habersiz kalmadık.

Öykücülüğümüzün önemli isimlerinden Pınar Kür ve Füruzan’ın sohbetlerinde yazarlık serüvenlerini ve günümüz öykücülüğüne bakışlarını canlı canlı dinledim. 

Eleştirinin konuşulduğu panelde “Moderatör” kelimesi yerine “Yönlendiren” kelimesini tercih eden 

Ayşegül Tözeren’in, öykü dergilerini sayarken ülkemizde üç şehirde öykü dergisi çıktığını, bunların 

İstanbul, Ankara ve Kayseri olduğunu söyleyen ve Semaver Öykü dergisinin ismini vurgulayan, 

eleştirinin kendi terminolojisini oluşturması gerektiğini belirten Ömer Lekesiz’in, eleştirinin kitap 

tanıtımına dönüştürülmeye başlandığını ve bunda yayınevlerinin etkileri olduğunu, eleştirinin 

kurumsallaşmadığını saptayan A.Ömer Türkeş’in konuşmalarından bol bol not almaya çalıştım. 

Özcan Karabulut’un yönettiği öykü dergileri panelinde Hüseyin Su, İnan Çetin, Ü.Gülsüm Bülbül,Fulya 

Bayraktar ile birlikte konuştuk. “Öykü dergileri öykücünün okulu mu?” sorusuna yanıt vermeye 

çalıştık. Bütün konuşmacılar öykücü için öykü dergilerinin öneminden bahsetti. Önemli öykücülerin 

dergilerden yetiştiğini vurguladı.  Ben de öykü dergilerinin sayıca az olmasından dolayı, öykücülerin birbirinden haberdar olabildiklerini,  öykü gündemini rahatlıkla takip edebildiklerini, dergilerin öykücüler arasındaki iletişimi sağladıklarını  belirttim. Sonra kendi bireysel gelişimimdeki öykü dergilerinin rolünü paylaştım. Paneli yönlendiren  Özcan Karabulut’un Semaver ve Sarnıç Öykü dergilerinin isimlerine vurgu yapması da öykünün 

birleştiriciliğinin ve öykü dergilerinin hedeflerinin paralel olduğunun bir göstergesiydi. 

Aldığım birçok notu burada aktarmam imkânsız. Ama önemli notlar aldım. Çağdaşlarımla tanıştım.  Beş gün süren bu etkinliğin her anında özellikle Bulgar öykücü K.Dimitrova, Kıbrıslı öykücü Mehmet  Kansu, Suriyeli öykücü ve çevirmen AbdelkaderAbdellli ve Hatip Badle ile öykü hakkında ve ülkeleri  hakkında verimli sohbetler yaptım. Venezüellalı öykücülerin enerjileri ve cana yakınlıkları dikkatimden  kaçmadı. Onlarla da çok kısa da olsa dilimiz döndüğünce sohbet ettim.  Gördüm ki konu insanlık  olunca, konu öykü olunca bütün diller aynı oluyor.  A.Ömer Türkeş ve Murat Özyaşar ile eleştiri hakkında bol sohbet etme fırsatım oldu. Kemal 

Gündüzalp ile 2012 Öykü Yıllığı hakkında, Faruk Duman ile öyküleri hakkında konuştuk. Mehmet 

Kansu ile Kıbrıs’ı, İnan Çetin ile dergilerimizi konu ettik. Mehmet Kansu, Kıbrıs’ta barış ortamı için  C.Hadjipapas ile ortak öykü antolojisi hazırladıklarından ve barışı edebiyatın getireceğinden bahsetti.  Bununla birlikte Pınar Kür, Füruzan, Emin Özdemir, Birsen Ferahlı, Ömer Lekesiz, Nursel Duruel, Alper  Akçam, A.Galip, Mustafa Şerif Onaran, Sevinç Özer, İnci Gürbüzatik, Nurhayat Varol,Nurhayat Bezgin,  Ayşe Akaltun,Arzu Demir,Kadir Yüksel,Mahir Ünsal Eriş, Tarhan Gürhan,Tekgül Arı,Onur Çalı ve daha  nice öykü sevdalıları ile aynı ortamda olmak önemliydi. Füruzan’ın özellikle Kayseri Öykü Günü’nü anlattırması çok hoşuma gitti. Öykü Tramvayı’nı sadece 

Füruzan değil sohbet etme şansı yakaladığım birçok öykücü anlattırdı bana. Demek ki Kayseri Öykü  Günü ve Genç Tema Vakfı Gönüllüleri (Elif Yağmur Topaktaş ve arkadaşları) hâlâ konuşuluyor. Nekadar önemli bir iş yaptığımızı o an anladım.Semaver’in de tanınıyor olması ve önemli isimler tarafından telaffuz edilmesi Kayseri adına önemliydi.Pınar Kür’e onur ödülü verilen programın sonunda Dünyanın Öyküsü ve Heyamola Yayıncılığın 

düzenlediği öykü yarışmasını kazanan Emine Yılmaz ve Orçun Özer’in heyecanı görülmeye değerdi. Sonuç olarak öykünün birleştiriciliği, edebiyat dilinin barış dili olduğu, bütün öykücülerin birbirinden 

haberdar olduğunu gördük. İlk kez katıldığım Ankara Öykü Günleri’nde bana gösterdikleri dostluk  ve yıllardır tanışıyormuş gibi duydukları / hissettirdikleri güvenden dolayı Dünyanın Öyküsü dergisi  ekibine ve Heyamola Yayınları sahibi Ömer Asan’a teşekkür etmezsem içimde kalır.  Çankaya Belediyesi’ni bu önemli etkinliğe destek vermesinden dolayı hem örnek gösteriyorum hemde kutluyorum.  

13.Uluslararası Ankara Öykü Günleri bir rüya gibi başladı bir rüya gibi de bitti. Gözlemlerimi 

anlatmaya çalıştığım yazımda unuttuğum isimler olabilir. 

Sözlerimi çağdaşım Ayşe Akaltun’un sözleriyle bitiriyorum: “Öyküye açılır Ankara’nın bütün 

sokakları.”