Seçim havasını şu ana kadar daha çok hissetmemize sebep olan şey, Ak Parti’deki aday adaylarının sayısındaki dikkat çekici kalabalık. Şehrimizde 90’dan fazla aday adayı var. 

Yaşımız ilerlemeye başladığı için midir nedir? Hayatımda bu güne kadar hiç olmayan çoklukta, tanıdıklarım, arkadaşlarım arasından aday adayı çıktı. Özellikle Ak Parti için de bu böyle. Ne diyelim Allah yollarını açık etsin. Herkese gönlüne göre versin. Ama bir de işin acı gerçeği var. Kaç kişi aday adayı olursa olsun, sadece dokuz kişinin adı nihai listede yer alacak.

9 milletvekili adayı kesinleştiğinde bu listenin nasıl bir hal alacağı onun için aday adayları açısından olduğu kadar şehrimiz açısından da bir çok sürprizi barındırabilir.

***

Gülen hareketiyle tanışmam geçmiş yıllara dayanıyor. Hatta ilk gençlik yıllarıma. Daha orta birinci sınıftayken yanımda oturan sıra arkadaşım Akyazılı vakfında kalan bir öğrenciydi. Ardından 1985 yılında Nurcu camia ile tanıştım. Onların arasında o tarihte Fethullahçılık diye anılan bu gruba nasıl bir bakış olduğunu o yıllardan beri bilirim. Lise yıllarımda İslamcı camianın hemen her tür cemaatini de yakından tanıma fırsatı buldum. Hizmet hareketine mensup, o camiaya ruhunu adamış çok yakın arkadaşlarım da oldu. Bir kaç kez ticaret deneyimim oldu. Bu tecrübelerinden birinde Hizmet hareketi içerisinde Kayseri’de sevilen ve o tarihte mütevelli olan bir arkadaşla ticari ortaklık da yaptım. Arkadaşlarım vesilesiyle bir kaç kez oturmalarına katılmışlığım da vardır. Ama çok eski tarihlerden beri bu arkadaşlarla bazı konularda yıldızlarımız barışmamıştır. Doğru bulmadığım konularda yerine göre şiddetle eleştirilerim de olmuştur. Hayat içerisinde bu arkadaşlarımın ve bu camianın nerelere savrulduklarını da izlemeleye sürekli devam ettim. Gazetelerini, dergilerini okudum. Televizyonlarını izledim. Bir yönüyle, yani halka açık bütün yanlarıyla onları tanımaya çalıştım, anlamaya gayret gösterdim. Ergenekon davaları sürecinde, Oslo görüşmelerinin sızması döneminde, ardından dananın kuyruğunun hepten koptuğu 17-25 Aralık sürecinde hep takip ettim, anlamaya çalıştım. Fakat şöyle bir tedbir almadan da geri duramadım. Geçmişte ben bu camiayı eleştirirken, bu camiadan olmadığı halde beni kaba bulan kimi arkadaşlarımın adeta ağzından salyalar akarak Gülencilere saldırdığını görmeye başlayınca susup kenara çekildim. Çünkü artık benim ve benim gibilerin konuşmasına pek fazla gerek kalmamıştı. Yine de paralel yapılanmayla ilgili tepkilerimi her zamanda ve zeminde dile getirmekten çekinmedim. Asla manipüle olmadan, algılarımın yönetilmesine izin vermeden, adalet duygumu ve vicdanımı bir kenara koymadan.

Bunları neden söyledim. Kayseri’de bu konuda kaypakça bir sessizliğin hakim olmasına asla gönlüm razı olmadı. Hele mensup oldukları Ak Parti ile adeta kanlı bıçaklı olan hizmet arasında sessiz ve tarafsız kalması, hatta hizmeti muhafaza eder bir pozisyon almasına akıl erdiremedim. Gerçi şehir içindeki dengeler böyle bir tavrı gerekli kılabilir. Ama, başta Özhaseki ve onun çevresinde siyasi hayatını devam ettirmek isteyenler için bu bedel gerektiren bir davranış haline gelecektir. Özhaseki ve birlikte hareket ettiği çevreye ödetilecek bedeller aynı zamanda Kayseri’nin ödeyeceği bir bedel haline gelebilir ki bu şehrin hak ettiği bir şey olmayacaktır. Bu açıdan Ayhan Oğan’ın aday adaylığı çok kritik bir öneme sahip. Burada kurulan “sanal korku imparatorluğu”na birinin dikkat çekmesi ve dur demesi gerekiyordu. Çünkü cemaat ve devlet arasındaki çekişmede en çirkin tutumu bu güne kadar Kayseri siyaseti takınmıştı. Ayhan Oğan’ın adaylığı bakalım hangi takkeleri düşürecek, hangi kelleri ortaya çıkaracak. Bugüne kadar kurulan denklemleri ne hale getirecek? Bekleyelim görelim.