Aşkı ağza sakız etmeyen, çok ta fazla göğe yükseltmeyen … Kardeşimin Hikayesi, bahsettiğim ve belki de çoğumuzun hikayesi. Çoğumuzun hikayesi diyorum. Çünkü , sayfalarına aşkın bulaştığı hikaye sadece bir kardeşe ait olamaz. Herkes farklı farklı yaşasa da, aşk evrenseldir aslında.
Okuduğum bu dördüncü Livaneli romanı diğerlerinden çok farklıydı. Farklı olmasının sebebi ise ; muhteşem kurgusu , akıcı anlatımı ve sarsıcı sonu bir yana , aşkı midede uçuşan kelebeklerle tasvir etmemesi, hikayeyi basit bir ayrılıkla da sonlandırmayıp , tüm çıplaklığıyla ele alması. Hikayemiz bir balıkçı kasabasında faili meçhul bir kadın cinayetiyle başlıyor. Ama bu öyle bir cinayet ki, okurken katilin kim olduğundan çok, onu öldürmeye iten duygunun gücüne şaşırıyorsunuz. Yani aşkın gücüne.
Tabi bahsedilen aşk , günümüzde anlamını yitirmiş olan değil tabi ki. Buradaki bir kara sevda. Eserde de söylendiği gibi : Kara sevdayla aşk farklıdır birbirinden.Asıl tehlikeli olan kara sevdadır.Araplar buna garam der. ” Yani kara sevda ; gelip geçici heves olmayan , mantığın hiç bir şekilde kullanılmadığı , egonun akla bile gelmediği , düşündüren, delirten, intihara sürükleyen ve öldürmeye iten bir hastalık. Sonra aynı hastalığın kişinin dokunma duyusunun kaybolmasına, duygu yoksunluğuna sebep olması da çok ilginç . Düşünsenize; hiç bir şey hissetmeyen bir insanla karşı karşıyasınız ! Şefkat ve merhamet ihtiyacını kendi elleriyle yaptığı makineyle gideren bir insan. Livaneli aynı zamanda Madam Bovary , Anna Karenina, Werther, Othello , Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliet gibi dev eserleri de kendi öyküsüyle harmanlayıp bir bilgi hazinesini önümüze koyuyor.
Şu an okuyanların ya da başlayacak olanların hevesi kaçmasın diye (-çok istesem de ) daha fazla anlatmayacağım. Siz sadece Karadeniz sahilindeki balıkçı kasabasıyla sınırlı kalmayıp bambaşka yerlere hatta kendi içinize doğru bir yolculuğa çıkacağınızı ve bildiğinzi sandığınız bir çok şeyi yeniden sorgulayacağınızı bilin yeter . İyi okumalar