Komşularımızla evlerimiz yanyanaydı.Bahçelerimiz vardı içinde, envayi çeşit meyve ağaçları, mis gibi domates , çiçek kokuları içinde bir mahalleydi.Sokaklarında çocukların cıvıltısı hiç bitmezdi.

Hamza emmi mahallemizin bakkalıydı biraz yaşlı olmasına rağmen her sabah namazından sonra dükkanının açar müşterilerini beklemeye başlardı.Mahallemizin fırınıda vardı.Evlerde  hamur hazırlanır bakır ilaenler(leğen) içinde fırına götürülür fırından pişen ekmekler üzerine örtü örtülerek evlere getirilirken yolda gören komşularada ikram edilerek eve gelirdi.Herkesin gönlü genişti, kimse kimseye yan gözle bakmazdı aklına bile gelmezdi.

Okullar tatil olduğunda mahallenin çocukları camileri doldurur, çarşıda babasının dükkanı olan benim gibileri de çarşıdaki camilere giderek namazlıklarını öğrenirdi.

Akşam komşu oturmaları eskiden beri çok ünlüydü.Küçük Yusuf gelir anneme Meliha hanım teyze akşama bir maniniz yoksa annemler size gelecek derdi..

Komşulara haber verilir hemen, hemen herkes gelirdi.Çaylar içilir, tam kahve zamanı fincanların telvesini yemek için fırsat kollardık. Çocuklar ayrı toplanır Mehmet abininanlattığı en çok sevdiğimiz hikayesi  bremen mızıkıcılarını ondan dinlemek ayrı bir keyif olurdu bizim için.

Babaların muhabbetleri bize uzaktan hoş bir seda gibi gelirdi.O oturmalarda Ömer amcanın eşliğinde arabaşı günleri başlar, soğuk kış günlerinin en güzel eğlencesi gibi gelirdi bize.Arabaşının  kocaman bakır sinilerde dökülen hamur ortaya konur tam ortasında büyük bakır çorba tası ortaya yerleştirilir, bunu yaparken Ömer amcayı tüm komşular önemli bir iş yapıyorcasına izlerdi.Sininin ortasına yerleştirilen mis gibi içine tavuk didiklenmiş limon sıkılmış,cıllavukacı biberi üzerine serpilmiş çorbaya besmeleler çekilerek koca bir hamur alıp kaşığa, çorbaya batırıldıktan sonra yutulma sesini herkes birbirlerine gülerek en büyük hamuru kim alıp çorbaya batırıp yiyen olmak için uğraşırken Ömer amcayı kimse geçemezdi.Her arabaşı yuttuğunda komşulara bakarak gülmesi hala aklımızdan çıkmaz.Öyle muhabbetle yenirdi ki arabaşı çorbanın içine hamuru kaçıranlar bir dahaki arabaşının onun yapacağını sıra ona geldiğini kahkalar eşliğinde konuşulurdu.hamurunu çorbaya düşüren hayıflanır arabaşı günün kendine geldiğini hava atarak ballandıra ballandıra ertesi gün iş yerinde anlatırdı.

Komşularda değişik bir yemek yapılsa birbirlerine bir tabakta olsa çocuklarla gönderilirdi.İkramı alan komş o tabağı tekrar verirken içine bağdan gelen üzümü koyar komşularında tatmasını sağlardı.Kışa doğru tandırlıklar açılır mahallenin kadınları topluca yuka yapar, elimize aldığımız yumurtalarla varırdık bize yumurtalı pişirirler, bazen penırli, bazende patetesli yapar ikram ederlerdi.Arkasından aşmakarna günleri gelirdi. Sırasyla tüm komşularının aşmakarnaları kesilirdi bunlar o kadar sıradan ve doğal yapılırdı ki kimse rahatsız olmazdı. Herşey kendiliğinden olurdu.Laf,söz, dedikodu duyulmazdı.

Ramazanda teravilere gidilirdi, biz çocukların yaramazlıklarına katlanırlardı.Yaza denk gelen ramazanlar bizim gece oyunlarımıza renk katardı.

Spor denince aklımıza futbol gelirdi.Mahallenin gençlerini Hasan amca toplar onlara futbol hem öğretir ve mahalleler arası futbol oynanırdı.

Yenimahalle yazlık sinemasına iyi bir filim geldiğinde hep beraber gidilir, önde biz çocuklar arkada , babalar, arkasında kadınlar yürüyerek, şemşamerler çitilerek sinemaya varılır, ortaklaşa biletler alınır tüm komşular aynı sırada oturur, açıklı filimse en çok Perihan teyzenin ağlamaları duyulurdu.film arasında soğuk yudum gazozu içmek herkesin en lüksüydü.

Büyüklerin öyle muhabbetleri vardı ki bir birlerine karşı birgün otururlarken belediyede çalışan Necati abiye asiri mezarlıktan hep beraberce mezar alalım evlerimizde yanyana, mezarlarımızda yanyana olsun dediklerinde ben çok şaşırmıştım.Ölüm aklıma hiç gelmemiş hele babamın, Ömer amcanın, Ali amcanın, Hasan amcanın, Mustafa amcanın ölecekleri düşünememiştim.Onlar her ihtimale karşı hazırlıklarını yapıyorlardı

Yıllar geçti biz büyüdükçe mahalledeki amcalarımızı tek tek kaybettiğimizde, babamın rahmetli olmasıyla o gün mezar için konuştukları gün aklıma geldikçe, ne kadarda güzel bir iş yaptıklarını hayırla yad ettim.Mezar ziyaretlerine gittikçe hepsini orada görüp ruhlarına Fatihalarımızı gönderdiğimizde dostluklarının da orda devam ettiğini hissettikçe verdikleri kararın doğruluğunun ne kadar isabetli olduğunuda her mezar ziyaretinde anlıyorum.

Biz büyüdükçe sanal bir dünyanın içine girdikçe herşey farklılaştı, mevlananın dediği gibi ayıpsız dost arayan dostsuz kalır sözü geçerli olmaya başladı, Zenginliklerde, parada , şöhrette, koltukda, politikada dost arandı bulunamadı.

Şairin dediği gibi;

'Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı 

Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak'. *

O karlı vakitteki dostuda bulamaz olduk, çayıda içemez olduk o  heyecanları yaşamayı unuttuk.Babalarımızın yaşadığı o dostluklara soğuk kaldık,

Belki onlar şiirden pek anlamazlardı, edebiyat nedir bilmezlerdi, dünya siyasetinden bir haberlerdi.Ama onların her oturması kalkması bir şiirdi, edebiyattı, siyasetti.

Yine şairin dediği gibi dostular;

Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan 

Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam 

Her akşam mektup yazarım dağlar kadar 

Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun 

Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!*

Dostlukların bir çıkar etrafında dönmediği, sevgi, muhabbet, dostluk etrafında dönen bir yaşamdı onların ki.İlla bir cemaat, bir grup ,bir hizip adı altında olmadanda yaşanıla bileceğinin büyük örnekleriydi.

Babam ve dostları...

*şiir İ.Özel

*A.Telli