Slavoj Zizek 1949 Slovenya doğumlu. Tüm dünyada tanınan bir akademisyen, Marksist sosyolog ve felsefeci, kültür eleştirmeni. Zizek günümüz Marksist düşüncenin önemli temsilcilerinden kabul ediliyor. Kitaplarının çoğu Türkçemizde yayınlanan bir yazar.

 Agora Yayınları da Osman Akınhay’ın çevirisiyle Zizek’in değişik tarihlerde yazdığı makaleleri ve konuşma metinlerini Dünyadaki İsyanların Anlamı adında bir kitapta topladı.

 Son yıllarda gerek aralıklarla gerekse peşpeşe dünyada gerçekleşen kitlesel hareketlere topluca bir bakışın sergilendiği bu kitap, Fransa, İngiltere, Amerika, Yunanistan, Mısır gibi ülkelerde gerçekleşen toplumsal hareketleri, isyan girişimlerini değerlendiriyor. Kitabın birinci bölümünü oluşturan makale ise Taksim Direnişine Mesaj başlığını taşıyor.  Dolayısıyla az önce saydığım ülkelere Gezi Olayları sebebiyle Türkiye de dahil olmuş durumda.

 Zizek söz konusu makalesinde, “Türkiye’de devam etmekte olan protestolar İstanbul’un göbeğindeki küçük bir parkın ticari amaçlarla tahrip edilmesiyle ilgili yerel meseleden kaynaklı görünse de aslında çok daha derin bir öfkeye işaret ediyor” diyerek başlıyor. Üsluptan anlaşıldığına göre henüz Gezi Parkı eylemlerinin yoğun olduğu, tüm dünya basınında ülkemizde olduğundan daha farklı yansıdığı günlerde yazılmış. Üstelik meselenin sadece ağaç meselesi olmadığı eylemi başlatanlar tarafından açıkça belirtildiği için malumun ilamından başka bir anlam ifade etmiyor. Daha başta yazarın bakış açısındaki tarafgirliği görmeme rağmen, hiçbir önyargı taşımadan kitabı baştan sona okudum.

 Belki en son 1970’li yıllarda Hippi furyasıyla tüm dünyayı saran gençlik hareketlerinin uzun yıllar sonra yeniden gündeme gelmesi, bir çok ülkede farklı gerekçelerle insanların ve özellikle gençlerin sokaklara dökülmesi elbette bir anlam taşıyordu. Bu tepkileri, şiddet gösterilerini ve insanların taleplerini anlayabilmek dünyayla birlikte ülkemizi anlayabilmek için de önemliydi. Bu yüzden ‘Dünyadaki İsyanların Anlamı’nı Zizek’in bakış açısıyla okumak bir çok bakımdan ufuk açıcı oldu. Birçok satırın altını çizdim, notlar aldım.

 Fakat hacmi küçük olsa bile bu kitap hakkında görüş açıklamak pek kolay değil. Çünkü öncelikle yazar Marks’a, Hegel’e, Negri ve Hardt gibi çağdaş düşünürlere sıkça göndermelerde bulunuyor. Dolayısıyla bu göndermelerin yapıldığı düşünürlere yeniden dönüş yapmak gerekiyor. Dahası neoliberal düşünürlere ve bunların eleştirilerine de ayrıca dikkat etmek gerekiyor.

 Zizek’in özellikle altını sürekli çizdiği Marksist angajmanı, dünyadaki isyanların anlamını daima Marksizm açısından okuma çabasına dönüşüyor. Burada yazarın ideolojik heyecanının yer yer bilimsel disiplinden kopmasına sebep olduğunu söylemek haksızlık olmayacaktır. Türkiye’de yaşayan insanlar açısından dayanışma ruhuna sahip, bağımsız sivil anlayışının mı, yoksa özellikle ideolojik ahlak noktasında problemleri olan militarist rüyalar görün tuzukuru bir güruhun mu Gezi olaylarını gerçekleştirdiği sorusu halen cevapsız duruyor. Zizek ise, “Özgürlüklere ve özgürleşmeye önem veren bütün insanlar Türkiye halkına şöyle seslenmelidir: ‘Hoşgeldiniz! Artık hepimiz küresel mücadelenin parçalarıyız. İspanya, İsveç, Yunanistan, Türkiye... Ve ancak birlikte savaşırsak bir şansızım olabilir.” (s.2) İşte sözünü ettiğim ideolojik heyecanın ifadesi.

 Oysa  Türkiye özelinde Gezi Parkı dolayımında ortaya çıkan isyan hareketinin Marksist beklentilerle açıklamak doğru sonuca ulaşamamakla eş anlamlı. Çünkü bugün etkinliğini oldukça yitiren, siyasette kendisini ifade etmek için zemin bulamayan Fundamentalist İslam savunucuları Gezi Eylemlerine Antiemperyalist Müslüman kimliğiyle katıldılar. Yazarın Otoriter İslamcı rejim diye bahsettiği şey ise, Amerikanın projelendirdiği, Ilımlı, muhafazakar, demokrat İslamcılardan başka bir şey değil. Hatta daha doğrusunu söylemek gerekirse, Gezi Eylemcilerinin rahatsızlık duydukları, itiraz ettikleri ve eylem yaparak yıkmaya çalıştıkları İslamcı iktidardan çok, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni anlayış olarak temsil eden, geleneksel merkez sağda başka bir şey değildir. (Devam Edecek)