Bu takiyye konusu siyasi literatürümüzde söylenip durur. Özellikle de belli kesimler tarafından İslamcı ve muhafazakarların önünü kesmek için kullanılır. Ama burada iki türlü gariplik çıkar ortaya. Bu garipliği ne itham edilenler ne de itham edenler farkeder. Takiyye yani herhangi bir nedenle itikadın, inancın gizlenmesi ehl-i sünnet inancında yeri olmayan bir uygulamadır. Hatta mülci ve gayr-ı mülci diye aralarında bir ayrım yapılarak ikrah, yani zorlama karşısında Müslümanın tutumu herhangi bir ilmihalde bile belirlenmiştir. İslam alimleri, inançlarını inkar etmek için ikraha (zorlamaya) tabi tutulan Müslümanlara daima azimetle amel etmeyi tavsiye etmişlerdir. Yani böyle bir zorlamayla karşılaşan Müslüman fıkhen ruhsata başvurabilir. Ruhsat ise sadece ölüm riski veya uzuvların kesilmesi gibi hayat memat meseleleri için verilmiştir.

 

 

Şimdi bakalım. Ehl-i sünnet mezheblerinden herhangi birine mensup bir Müslüman, siyasi ikbal için, ticari bir kazanç için, mevki makam için itikadını inkar edebilir mi? Ediyorsa zaten öyle birinin takiyye yapmasına gerek kalmamıştır. Dolayısıyla takiyye yapan bir İslamcı, bu takiyyeden muzdarip ve müşteki olan bir komünist, sosyalist, ateist veya laik için herhangi bir tehlike taşıma, onun için modernlerin endişelenmelerine gerek yok. Bir de şunu soralım yeri gelmişken, önüne geleni takiyye ile suçlayanların inanç sistemleri takiyye yapmalarına izin veriyor mu? Eğer inandıklarını, savunduklarını ve niyetlerini gizlemeye izin veren hatta yer yer buna mecbur eden bir itikatları varsa, bu Türkiye’nin siyasi hayatına nasıl yansıyor? Onların takiyye yapıp yapmadıklarını nasıl anlayacağız.

 

*

 

Neden durup dururken böyle bir konuyu dile getirme gereksinimi duydum? Doğrusunu söylemek gerekirse son yıllarda Türkiye’nin siyasi gündemini oluşturanların, kılıktan kılığa girmeleri, şekilden şekile dönüşmeleri karşısında büyük bir şaşkınlık duygusu yaşıyorum.

 

Nasıl şaşırıp hayrete düşmeyeyim. Düne kadar Çin komünizmini savunan Maocular gömleklerini değiştirip en koyusundan milliyetçi oldular. Milli Görüşçüler gömlek değiştirip modernist/kalvinist oldular. Şeriatçılar gömlek değiştirip antiemperyalist oldular. Milliyetçiler kurşun sıktıkları solcularla can ciğer kuzu sarması ve halvet oldular. Abdullah Öcalan bile Misak-ı milli’den tutun da İslamcı söylemlere varan açıklamalarla toplumun karşısına çıktılar.

 

 

Herkes takiyye yapıp imanını mı gizliyor, yoksa bütün yüzler gerçek yüzleri saklayan maskelerle mi örtülü ayrımını yapmak zor. Kimin değişimine, samimiyetine inanalım. Dünkü söylediğine mi bakalım, bugünkü davasına mı inanalım bilemiyorum. Bir de bu maskeli yüzlerin tiyatrosuyla gaza gelip, bu çirkin tiyatronun tekstlerini dava edinip kavgasını vermeye kalkışanlar var. Hayret etmeyelim de ne edelim. Bekleyelim görelim çünkü daha oyunlar bitmedi. Yakın zamanda ya maskeler düşecek, ya da bambaşka bir oyun için yeni kostüm ve maskelerle göreceğiz aynı aktörleri...

 

 

 

Biraz da Kayseri

 

TYB Kayseri Şubesi ve Büyükşehir Belediyesi’nin birlikte düzenlediği Erciyes Yazarlar Zirvesi programına katıldım. Düzenleyen ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Fakat Oktay Durukan Bey’e bir hatırlatma yapmak sanırım kaçınılmaz oldu.

 

Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki yıllardır, Kayseri’nin altyapı problemlerinin bittiğini, sıranın kültür sanatta Kayseri’yi önemli bir şehir haline getirmeye geldiğini söylüyor. Cumartesi günü, yaptığı konuşmada Oktay Durukan da benzer şeyler söyledi.

 

Fakat gerek başkan Özhaseki’nin gerekse Durukan’ın gözden kaçırdığı önemli bir şey var. Kültür ve sanat etkinliklerini istatistik verilerden ibaret saymak yapılan işin yalnızca nicelik yönüne önem verildiğini gösteriyor. Durukan’ın konuşmasında belirttiği Hilmi Yavuz’un belediye etkinlikleri konusundaki şaşkınlığı bunun işaretidir. Nitelikli etkinliklere katılım, yapılan işin doğası gereği fazla olmaz. Yalnızca popüler ve avama yönelik etkinliklerle kalabalıklara ulaşırsınız. Onun da istatiğini tutup, şu kadar etkinliğe bu kadar seyirci geldi demek olayın ciddiyetini anlamamanın bir göstergesi olabilir yalnızca.

 

Nitekim en son yapılan etkinliği söylemek istediğimiz şeyin bir örneği olarak verebiliriz. TYB şube başkanlarının ve şehrimizin tanınmış yazarlarının katıldığı panelde kaç kişi vardı? Katılımın küçük bir salonu bile doldurmamış olması başarısız olduğunu mu gösterir?

Madem Erciyes Yazarlar Zirvesi diye adı konulan bir iş yapıldı. Umarım ki Türk edebiyatının değişik eğilimleriyle de buluşabileceğimiz yeni zirvelerde buluşuruz...