George Orwell’ in 1940’lardaki reel sosyalizm eleştirisini İngiltere üzerinden bir masal anlatımıyla yazılmış kahramanları tamamen hayvanlardan oluşan küçükleri eğlendirmeyen çarpıcı bir taşlama örneği sunuyor okuyucularına. Roman’ da tarihsel bir gerçeğin eleştirisini çiftlikte bulunan domuzundan ki (romanda yer alan önder domuz Stalin’i simgelediği belirtiliyor.) domuzundan tutun da köpeğine, köpeğinden tutunda atına, atından tutunda çiftliği işleten insanların üzerinden mukayeselerle ele alıyor. Daha önce sizlerle yine aynı yazarın 1984 kitabını paylaşmıştım. Okumadıysanız ikisini birlikte okumanızı da tavsiye ederim. Özellikle de iletişimle ilgili konulara meraklı olanlar için.

Gelgelelim bu kitapta ne anlatılıyor?

"Dört Ayak İyi, İki Ayak Kötü!

“Bütün insanlar düşmandır! Bütün hayvanlar yoldaştır!”

“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir!”

Bunlar sloganları ve bir de maddeleştirilmiş kuralları var. Sonra onlarda bu kuralları esnetiyorlar. Ne kadar düşlerini gerçekleştirebiliyorlar orasıda göreceli tabi.

Kitapta, insanların egemenliğinden bunalıp kendi özgürlüklerini ilan eden ve tüm dünyayı hayvanların egemenliği altına almak isteyen bir grup çiftlik hayvanının serüveni işleniyor. Hayvanlar çiftlik sahibinin boyunduruğu altında çalışıp, önlerine konulana razı olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Her şey rutin ve boğucu düzende akıp giderken, yaşlı ve bilge olarak gördükleri bir domuzun rüyasından ilham alarak, diğer domuzların önderliğinde, kendilerinin de planlamadıkları bir anda çiftliğe kendilerini simgeleyen bayrağı çekip, insanları kovuyorlar. Hemen ardından kendi kanunlarını uygulamaya koyuyorlar. İlk başlarda herkes yeni düzenden memnun olsa da zamanla domuzlar tüm kontrolü ele geçirip, diğer hayvanları kendi istek ve arzuları doğrultusunda çalıştırmaya başlıyorlar. Diğer hayvanlar artık özgür olacaklarını düşünürlerken, zamanla domuzların kurduğu düzenle ilgili kafalarında soru işaretleri oluşmaya başlıyor. Gerçeği fark ettiklerinde ise iş işten geçmiş oluyor. Yaşanılan tüm bunların yazarın gözünden Stalin dönemine ışık tutulduğunu söyleyebilirim.

Hayvan Çiftliği kitabını okuyunca bir kez daha gördüm ki; sağlam bir temele oturtulmayan, eğitimle desteklenmeyen her türlü hareket er ya da geç yok olmaya, gerçek amacından sapmaya başlıyor. Kitapta, halk kesimini temsil eden diğer hayvanların okuma yazma bilmemesi, domuzların her dediğine inanmaları ve gördükleri o rüyayı gerçek manada sahiplenecek güce ve kapasiteye sahip olmamaları kendi sonlarını getiriyor aslında. Aşırı bir nefretle ve domuzların telkinleriyle düşman belledikleri insanlara odaklanırken, etraflarında olup bitenleri göremiyor ve neticesinde hüsrana uğruyorlar.

Hayvan Çiftliği, George Orwell ‘in okuduğum ikinci kitabı oldu. Kitabın hem kurgu hem de dil anlamında iyi olduğunu söyleyebilirim. Kitabın baskısı kapağı ise dikkatimi çekmedi değil. Kitabı sosyal medya üzerinden de çok görüyordum. Gerçekten de yapılan yorumlara okuduktan sonra hak verdim. Merak edip gireyim bir inceleyim bu kitabı dedim. Bir iletişimcinin okuması gereken kitaplar listesinde de görünce hemen gidip aldım. Ve bir günde bitti kitap. Sizlere de George Orwell ile henüz tanışmadıysanız, bu kitabın güzel bir fırsat olduğunu, hiç yorulmadan, sıkılmadan, kısa süre içerisinde okuyup bitirebileceğinizi, elinizin altında okunmayı bekliyorsa, daha fazla vakit kaybetmeyin derim. J

Hoşçakalın…