Diyarbakır’da 8 yaşındaki Narin Güran’ın hunharca öldürülmesi, insanlığımızı derinden sarsan bir trajedi olarak hafızalarımıza kazındı. Küçücük bir çocuğun hayatına son verilmesi, toplum olarak vicdanımızı yaraladı ve insanlık değerlerimizi sorgulamamıza neden oldu.

Narin’in kayboluşu ve ardından cansız bedeninin bulunmasıyla başlayan süreçte, ailesi de dahil olmak üzere dört kişi tutuklandı ve yargılandı. Mahkeme, anne Yüksel Güran, amca Salim Güran ve ağabey Enes Güran’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. İtirafçı Nevzat Bahtiyar ise suç delillerini gizleme ve yok etme suçundan 4 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bu dava, sadece adaletin tecellisi açısından değil, aynı zamanda toplum olarak nerede hata yaptığımızı düşünmemiz açısından da önem taşıyor. Bir çocuğun en güvende olması gereken yer olan ailesi tarafından böyle bir muameleye maruz kalması, insanlık adına utanç vericidir.

Toplum olarak, çocuklarımızın güvenliği ve mutluluğu için daha fazla sorumluluk almalıyız. Aile içi şiddet ve istismarın önlenmesi için eğitim ve farkındalık çalışmalarına ağırlık vermeliyiz. Ayrıca, bu tür trajedilerin bir daha yaşanmaması için sosyal hizmetlerin etkinliğini artırmalı ve çocukların korunmasına yönelik mekanizmaları güçlendirmeliyiz.

Narin’in acı kaybı, insanlık olarak ne kadar savunmasız ve masum bireyleri korumakta yetersiz kaldığımızı gösteriyor. Bu trajediden ders alarak, gelecekte benzer olayların yaşanmaması için toplumsal bilincimizi ve duyarlılığımızı artırmalıyız. Unutmayalım ki, bir toplumun medeniyet seviyesi, en savunmasız üyelerine gösterdiği özen ve şefkatle ölçülür.