haberi izliyoruz haber bültenlerinde.
Malesef alınan önlemlerle azalması gereken bu şiddet haberleri giderek artıyor.
Demek ki, bu işin polisiye tedbirlirli önlenmesi imkansız.
Toplumsal bir bilinçlenmeye ihtiyacımız var.
Zira, bu gün gıpta ettiğimiz bir çok medeni ülkeden çok daha önce Türk Kadınına bazı haklar verildi güzel ülkemde..
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkını adeta altın tepsi içinde sunduğunda, hala İsviçre’de kadınlar ne seçebiliyor, ne de seçilebiliyorlardı.
78 yıl öncesine baktığımızda Yüce Meclis çatısı altında görev yapan kadın sayısı daha fazlaydı.
Ama, ucuza almış olmalı ki Türk kadını..
Kendisine verilen bu hakları ve imkanları kullanmak adına çaba sergileyemedi.
Bu hakkı kazanan Türk Kadını, 79 yıl sonra hala dövülüyor, horlanıyor, aşağılanıyor, cinsel obje olarak kullanılıyor, giydiğinden yediğine kadar büyük bir baskı altında. Hepsinden önemlisi, “Hangi Partiye oy vereceksiniz” diye sorduğunuzda kadınların yüzde 50’den fazlası “Kocam bilir” demeye devam ediyor.
Türk kadını bu halk içerisinde hak ettiği eşit yurttaş konumuna uzun yıllar önce erişti. Ancak, bu hedef henüz erişilmiş bir hedef değildir. Kadınların siyasete ve istihdama katılımları hala çağdaş medeniyet seviyesinin çok gerisinde. Türkiye'nin daha fazla kadın kamu yöneticisine, iş kadınına, memura ve çalışana ihtiyacı var. Kadınların ekonomiye ve sosyal yaşama katılmadığı bir ülke, sadece geri kalmış bir ülke değil, aynı zamanda çağdaş, demokratik, özgür olma niteliğini de kaybetmiş bir ülkedir.
Bugün hepimizin görevi, kadına karşı şiddetin arttığı, kadınların sosyal yaşamdan dışarı çıkartılmaya çalışıldığı bu ülkede, insan eşitliği ve özgürlük için kadınlarımızla yan yana durmak ve bu mücadelenin bir parçası olmaktır.
Kadının özgür, mutlu ve eşit haklara sahip olmadığı bir ülke, özgür, mutlu, çağdaş, demokratik bir ülke olamaz.
Kadını her alanda bilinçlendirmeli, onların çağdaş, eşit haklara sahip bireyler olduğu gerçeğini kavramalarını sağlamalıyız.
Sorgulamayı öğretmeliyiz.
Yeri geldiğinde, eşi ile aynı görüşe sahip olmadığını ifade etmesine olanak sağlamalı, erkeklerin de onların söylemlerine saygılı olması gerektiği gerçeğini toplum olarak kavramalı, kavratmalıyız.
Hala Türk kadını, “Karnından sıpa, sırtından sopa eksilmemesi gereken bir varlık” olarak kabul ediliyor.
Hala maalesef bir çok erkek, sandık başına giderken vereceği oyu 2 olarak hesaplıyor, siyasi tercih yaparken bile eşinin de kendisi ile aynı tercihi yapmasını şart koşuyor.
Hala Türk kadını sorgulamıyor, soramıyor.
Ne acıdır, aile içi şiddetin en büyük mağduru durumunda.
Polise başvurup eşinin şiddetine karşı koruma isteyen kadın sayısının en fazla olduğu ilin Kayseri olduğunu biliyor musunuz?
Kadın kuruluşlarına bu anlamda kadını bilinçlendirme noktasında büyük iş düşüyor.
Aile içi şiddetin, kadının içinde bulunduğu olumsuzlukların aşılmasının polisiye önlemlerle olmayacağı, toplumsal bilincin gelişmesi ile önleneceğini herkesin kavramasını gerekir.
O halde, kadının içinde bulunduğu olumsuz şartları, sadece kadına yönelik çalışmalarla aşamayacağımız gerçeğini görmeli, toplumsal bir bilinçlendirme kampanyası başlatmalıyız.
Kendilerine seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 78. Yıldönümünde, tüm kadınların seçerken de, seçilirken de özgür iradelerini kullanabilecekleri günlerin gelmesi dileğiyle..