Yemek tasıyla geldiğini gören acıyı seven dükkan komşuları birer dene ellerine aldıkları taze somun ekmekle tezgahın üzerindeki son derece acı olan biber kızartmasını yemeğe başlarlardı. Acı yiyemeyen dükkan komşuları da etraflarını sarar onların yediklerine bakarlardı. Kızartmanın ortalarına doğru Kartal ağanın kel olan başından terler akmaya başlayınca ne kadar acı bir kızartma yediklerine şaşırır ve yedikçe terleyen arkadaşlarının haline gülerlerdi.Kızartmayı yiyen Kartal ağa ve arkadaşları acılı birer kahraman edasıyla ceplerinden çıkarttıkları mendillerine terlerini silerken gülerlerdi.Sabah, sabah bu neşeli tavırlarına yeni gelen müşterileri de davet ederler kızartmadan bir alan yandım Allah nidalarıyla suya koşardı.O suya koşarken gülmekten kırılırlardı. Bir daha öyle bir tumbaya düşmemek için acılı kızartmayı unutmazlardı.
Sabah neşesiyle başlayan esnaf müşteriler geldikçe, para kazandıkça keyiflenirlerdi. Öğleye doğru yavaş yavaş yemek için kıpırdamalar başlar ne yapsak da yesek havalarına girilirdi.Tüm Kayserilerin bildiği kıymalı pide alışkanlıklarını onlarda devam ettirirlerdi. Kıymalı hazırlamakta bir marifetti.Esnaf herkesin yaptığı kıymalıyı yemezdi. Kasap Necmi Amcadan alınan kıymanın içine koyun kamurkasından et konulur, birazda kuyruk yağı eklenirdi. İçini elleriyle esnaf kendi hazırlardı. Önce domatesler, biberler, ve madenis (maydonos) küçük küçük doğranırdı. İçine tuz biber , kekik eklenerek bir güzel karıştırılırdı.Bunlar yapıldıktan sonra meyve kasalarına içine gazete serilir paketlenmiş kıyma içine konulur en iyi yapan fırına götürülürdü.Fırına gitme işi biz çocuklara düşerdi.Gitmeden kaç ekmek kıymalı yaptıracağımızı, kıymalıları fırında başkalarının kıymalısıyla karıştırmadan getirmemiz bir, bir tembihlenirdi. Cebimizede koyduğumuz pişirme parasını sık, sık elimizle kontrol ede, ede o zamanlar en iyi ustaların çalıştığı kazancılardaki Cihan fırınına giderdik. Fırına vardığımızda kıymalılar sıraya konurdu. Fırın ünlü olsuğu için kıymalı sırası çok uzun olurdu.Kıymalı sırası gelince kaç tane yapılacağı sorulur,bazıları kıymalı belli olsun diye her kıymalının üzerine sivri biber koyarlar bazılarıda, kıymalı pidenin ucuna küçük gazete parçası koyarlarıdı.Bizde çocukluk kıymalıyı fırının içinden bile takip edecek şekilde fırın ağzının önünde kendimize yer ayarlar ustanın uzun saplı kürek darbelerinden korunarak, kıymalımızın pişmesini takip ederdik. Fırından çıkan kıymalıları ortadan ikiye keserek, elimizdeki meyve kaslarına düzer, soğumadan dükkana getirirdik. Tezgaha serilen gazetelerin üzerine kıymalılar düzülür önceden kesilen limonlar kıymalının üzerine sıkılır afiyetle yenirdi.O dönemlerde Cumhuriyet gazetesi en çok kesekağıdı olduğu dönemlerdi. Fazla okunmadığından eski gazeteler ya kesekağıdı olur yada paketleme işinde kullanılırdı.Esnaf sofra bezi yerine bu gazeteleri kullanırdı.Bizde yerken gayriihtiyari gözümüz gazetedeki yazılara düşer okumaya daldığımızda ensemize gelen tokatla birlikte hadi ağzını ayırmada yemeğini ye uyarıları içinde kıymalıların sonsuz lezzetiyle buluşurduk.
Başka yemek hazırlıkları da olurdu bunlardan biride güveçdi.Güveç yapmak için büyük Çanak güveç kapları olurdu.Fırında uzun süre kaldıkları için yüzleri artık pişmekten renk değitirmiş toprak kapların içine kuyruk yağı, parça et, üzerine patlıcan, soğan, biber domatesle üzeri kaplanırdı.Güveç üzeri domatesle kaplandıktan sonra üzerine tuz atılırdı.Fırna erken verilir, yavaş yavaş pişmesi sağlanırdı.Mukavva kutunun içine konur fırına gidilirken düşürmeden götürmemiz için iyice tembihlenirdi.Fırına vardığımızda kutudan çıkarılır usta alır fırının ateşten uzak en dip köşesine konurdu. En az iki saatte pişerdi. Kaleye dükkana gelinir iki saatin geçmesi beklenirdi.Usta güveçleri iyi takip ederdi.Bir saat sonra çıkarırı tahta kaşıkla karıştırır tekrar fırına koyardı.iki saatte pişen güveç fırından alınır mukavva kutunun içinde üzerinede fırından çıkan pideler konur soğumadan dükkana getirilir hep beraber yenirdi.O kadar lezzetli olurduki parmaklarınızı yemiş gibi olurdunuz.Güveç yemeninde bir usulu varıdı.Herkes güvecin etrafında toplanır ekmekler sokumlar halinde elle yenir, herkes güveçin karşını gördüğü için karşıdan yerdi.Güveçin bitiminde kan kırmızısı kurabiye karpuzlar yenir ve sofra toplanırdı.
Her şeyin lezzeti ve muhabbeti vardı.Şimdilerdeki gibi sahte lezzetler yoktu.Televizyonlarda acemi yorumcuların sunduğu yemek proğramlarıda yoktu.Doğaldı yapmacık hiç bir şey yoktu.Kimyasal lezzetler değil tabi lezzetlerin olduğu bir dünya idi Kale İçi...