Herkes kendi penceresinden bakıyor, herkes çapı ve müktesebatı çerçevesinde fikirlerini paylaşıyor, herkes cürmü kadar yer yakıyor.

Bu çokluktan, bu hengameden şikayeti olan var mıdır? Bu kadar fazla köşe yazarı bulunması eskiden çok okunan, mecburen okunan köşe yazarlarını rahatsız eder mi? Ederse neden eder? Bilemiyorum.

Neticede yazmak kimine göre zevk, kimine göre ihtiyaç, kimi memleketi kurtarmak için bir sorumluluk duygusuyla kaleme sarılıyor, klavyenin başına geçiyor ve yazıyor. Ortaya çıkan ortaya karışık köşe yazıları koleksiyonundan dilediğini okuyor, takip ediyoruz.

Şahsen gün aşırı takip ettiğim köşe yazarları var. Birbirine taban tabana zıt dünya görüşlerini temsil eden, belki bilmediğim sebeplerle aralarında husumet olan, zaman zaman birbirlerine laf dokunduran, bazen alenen polemiğe giren yazarları takip ediyorum.

Bu karmaşa, bu çok seslilik bazen beni şaşırtıyor. Çünkü aynı gündem, aynı mesele üzerine o kadar farklı bakış açıları, kabuller ve itirazlar yükseliyor ki bu köşelerden, hangisinin doğruyu söylediğine, hangisinin bakış açısına güvenebileceğime karar veremiyorum. 

Takip ettiğim kimi köşe yazarlarının yazı üslubu çok hoşuma gidiyor. Bazısının bir fikri takip edişine takılıyorum. Kimi köşe yazarlarından polemik yapmayı öğreniyorum. Bazısının mantık işyelişine bakıyor, empati kuramıyorum. Bu kadar tutucu, bağnaz bir bakış açısı nasıl böyle bir köşe kapabilmiş, böyle bir yazarı okuyanların hali nicedir diye düşünüyorum.

 

Hükümetin icraatlarının hangi sebeplerle eleştirildiğinin, bugün gündemde olan bir olayın devletin geleceğini nasıl etkileyebileceğine dair görüşlerin nasıl ortaya çıktığını günbegün takip ediyorum. Her köşe yazarının aslında bir görüşe, toplumda bir duyarlılığa tercümanlık yaptığına inanıyorum. Her köşe yazarı yerine göre bir ideolojiyi, bir siyasi partiyi temsil ediyor. Bir köşe yazısını okuduğumda Türkiye’de bir toplumun düşüncelerini tanımak için bir fırsat bulduğuma inanıyorum.

Bazı köşe yazarlarının meslek hayatları boyunca garip bir şekilde güç ve kudret sahibi olduklarını biliyorum. Öyle ki, bu tür köşe yazarları, köşelerinde kaleme aldıkları yazılarıyla hükümetleri değiştirebiliyorlar. Birilerinin ekonomik kazançlar elde etmelerini sağlayabiliyorlar. Birilerini haklı gösterip, ötekileri ezebiliyorlar. Yazı deyip geçilemeyeceğini ve asla küçümsenemeyeceğini de görüyorum, gerek bu güne gerek geçmişe dönüp baktığımda.

Böyle garip bir gücü elinde bulundurmak insana neler hissettirir, diye düşünüyorum. Kendime ölçtüğümde müthiş bir sorumluluk duygusu sarıyor beni. Biliyorum, asla o kadar önemli bir köşe yazarı olacak değilim. Ama Deniz Postası’nda yazdığım mütevazi ve belki kimselerin haberdar olmadığı yazılar bile beni ürkütüyor. Ola ki buradaki satırlarımla birinin gönlünü kırarım, birinin zihnine çelme takarım diye korkuyorum.

Taşımak zorunda olduğu sorumluluğu hiçe sayarak, elde ettiği köşeyi bir silaha dönüştürenlerin aklına da şaşırıp kalıyorum. Yaşadığı şehrin ve insanlarının, yaşadığı ülkenin ve halkının kaderine kasteden o kadar çok kalem var ki, belki bazı kalemlerin de sırf buna karşı panzehir kabilinden varolması gerektiğine inanıyorum. Yazdığım her satır da karınca kaderince böyle bir sorumluluk bilincinden doğuyor. 

Bugün gazetelere baktım ve ne şehrimizde ne de Türkiye’de hararetle tartışılan bir konu olmadığını gördüm. Ufak tefek şeyler hariç her şey sütliman görünüyordu. Umalım ki birgün bütün medyanın ve köşe yazarlarının tartıştığı tek konu, daha güzel bir Türkiye olur...