Kuduz virüsünün beynin merkezi sinir sistemine yerleştiğini söyleyen Akgün Ergül, “Kuduz, normalde doğadaki aşısız canlıların vücudunda bulunan bir virüstür. Aşısız yani virüsü taşıyan hayvanların diğer hayvanları ısırmasıyla, salyaları aracılığıyla veya tırmalamasıyla da yaban hayatında birbirine naklettikleri gibi aynı zamanda da sokak hayvanlarının da bu virüsü taşıma ihtimalleri bulunmaktadır. Kuduz virüsü ısırıldığı bölgeye bağlı olarak da belirtilerin ortaya çıkmasıyla birlikte, merkezi sinir sistemini etkileyen bir hastalıktır. Yani beyne yerleşir, oradan da bir takım sinirsel semptomlar olur. Uykusuzluk, agresiflik gibi. Eskiden filmler olurdu, sudan korkma durumu olurdu. Beynin merkezi sinir sistemini etkilediği için felç oluşturduğundan canlılar su içerken boğuluyormuş gibi hissettiklerinden dolayı, yutkunmada zorluk çektiklerinden sudan uzaklaşma olayı da buna binaen gerçekleşmektedir” dedi.
“Tilkiler doğada taşıyıcı görevi yapıyor”
Ergül, tilkilerin doğada kuduz virüsü taşıyıcı görevini üstlendiklerini söyleyerek, “Aşısız tüm hayvanlar hangi hastalık olursa olsun görülme ihtimali bulunmaktadır ama tilkiler kuduz virüsünü taşıyıcı olarak görev yapmaktadır. Havaların soğumasıyla birlikte ister istemez şehrin içerisinde de tilkileri görme ihtimalimiz bulunmakta. Veya biraz daha şehrin merkezinden uç kısımlarda da yaşayan, özellikle hayvan yetiştiren insanlarımız da var. Tilkiler virüsü taşıdıkları için bazen büyükbaş hayvanlarda veya kümeslere girip oradaki canlılara, evimizin önünde beslediğimiz kedi ve köpeklere de ısırarak bu virüsü nakledebilmekteler” ifadelerini kullandı.
“Kuduz, tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır”
Kuduzun tedavisinin olmadığını ve sadece aşı ile korunabildiğini söyleyen Akgün Ergül, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Kuduz tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır. Hatta biz veteriner hekimlerinin de ‘Yüzde 99 oranında öldürücü ama aşılama yapıldığı zaman yüzde 100 oranında koruyucu bir özelliği vardır’ diye bir sloganımız var. Virüs beyne yerleştiği zaman artık çok geç kalınmış bir durumdadır belirtiler ortaya çıktığında. O saatten sonra geriye dönüşümsüz hasarlar bırakıp, yüzde 99,9 oranında da öldürücü bir seyirle şekillenir. Bunun için vatandaşlarımız, özellikle de küçük çocuklarımız ısırıldıklarında o canlının kuduz aşısının yapıldığını bilmedikleri için korkmasınlar. Annelerine, babalarına bunu söylesinler. Belirli bir süreden sonra artık belirtiler ortaya çıkıp, virüs merkezi sinir sistemine yerleştiğinde geri dönüşü olmayan hasarlar olacaktır. Ailelerimiz de burada çok duyarlı olmalılar ki hemen acil bir şekilde hastanelerin kuduz bölümlerine giderek, orada hangi hayvan tarafından ısırıldıklarını veya hayvanı tarif edip hemen aşı programına başlanmalıdır. Çünkü aşı olunmadığı ve geç kalındığı takdirde, belirtiler de ortaya çıkınca ölümle sonuçlanan vakalar gerçekleşmektedir.”
“Kuduz sadece ısırmayla değil, temasla da bulaşabilir”
Ergül, kuduzun sadece ısırılma yoluyla değil, temas yoluyla hayvan salyalarından da bulaşabileceğini söyleyerek, “Kuduz sadece ısırmayla bulaşan bir hastalık değil. Örneğin elimizde açık bir yara var diyelim ve bir canlıya dokunduk, onda da kuduz virüsünün olup olmadığını bilmiyoruz. Kuduz salyayla da bulaşabilmekte. Salya elimizdeki veya vücudumuzun herhangi bir yerindeki yaraya bulaştığı zaman oradan da bu virüsü alma ihtimalimiz bulunmaktadır. Onun için bu tip durumlarda çok hassas bir şekilde davranmamız gerekiyor. Hayvanlar sevilebilir, yem verilebilir ama ellerde yara varsa ve o canlının da kuduz virüsü taşıdığından şüphe ediliyorsa en yakın sağlık kuruluşunda aşı olmakta fayda vardır. Vatandaşlarımız bu konuda çok dikkatli olmak zorunda, çünkü tedavisi mümkün olmayan ve sadece aşılamayla birlikte koruyuculuk yapabileceğimiz bir vaka. Bunun için de dikkatli olmak lazım” dedi.