Hoca gitmek zorunda kalmış. Medresedeki bütün talebeleri de uyarmış. Ben gelmeden sakın koyunu kesmeye kalkışmayın demiş ve işini halletmek için gitmiş. Talebeler bir müddet beklemişler. Sonra acıkmışlar, dayanamamışlar. İçlerinden mezuniyete yakın biri ben hergün hoca koyunu keserken seyrettim, ben kesebilirim demiş.

Talebelerden bir kısmı itiraz etmiş. Ya koyun yeniden dirilmezse?!.. Hoca yapabiliyorsa ben de yaparım demiş çömez. Nasılsa bir besmele değil mi? Neyse herkesi ikna etmiş, bıçağı eline alıp koyunu yatırmış, mümkün olabildiğince içten bir şekilde hocası gibi besmele çekmiş ve koyunu kesmiş. Yüzmüşler, parçalamışlar ve pişirip yemişler. Bir müddet sonra hoca gelmiş, sağa sola bakmış ve öfkeyle sormuş koyun nerde diye. Olanı biteni öğrenince, kim kesti diye sormuş, biri öne çıkıp ben demiş. Hoca beddua etmiş, sen de kesil emi! Kim yüzdü demiş, biri çıkıp ben demiş. Sen de yüzül emi demiş hoca. Sonra kim pişirdi, biri ben demiş, sen de piş emi demiş. Sonra Nasreddin Hoca’ya dönüp sormuş. Bütün bunlar olurken sen ne yapıyordun. Genç Nasreddin de da, ben de bunların başına gelecekleri düşünerek köşede kıs kıs gülüyordum demiş. Hocası sana da ebediyen gülsünler emi! Diyerek beddua etmiş. İşte Nasreddin Hoca’nın kaderindeki gülünme durumu hikayeye göre bu olaya dayanıyor.

 

Gelelim memleket meselelerimize. Malumdur, Kayseri’de gerek halk, gerek tüccarlar, gerekse siyasetçiler önce atmosferi kontrol ederler. Konjonktürü tahlil ederler. Havayı koklarlar. Rüzgar ne taraftan esiyorsa yelkenlerini ona göre açarlar. Kayserili temkinlidir. Bekler, bekler ve zamanı geldiğini düşündüğünde harekete geçer. Çünkü gereksiz risk almak istemez. Belirsizliğe yatırım yapmak istemez. Maceracı ruhla tarafını belirlemek işine gelmez.

 

Kayseri’nin bugüne kadar politik iktidarla tam isabet ilişkiler geliştirmesi yukardaki sebepler göz önünde tutulduğunda asla tesadüf olmamıştır. Kayseri’li kimin kazanacağını ölçer biçer ve ona göre ortaya çıkar.

 

Son dönemde Kayseri halkı neredeyse hiç düşünmeden mevcut iktidarı destekledi. Ama Kayseri eşrafının geleneksel tavrını sürdürdüğünü ve daima faydacılık esaslı basiretini son gelişmeler karşısında gösteremedi. Demek ki, istihbarat noktasında ciddi zaafları var. Demek ki önemli ölçüde manipüle edildiler. Demek ki hesapları bu defa tutmadı.

 

Elbette hükümet ve hizmet arasındaki kavgadan ve bu kavga esnasında takınılan tutumdan, alınan tavırdan bahsediyorum.

 

Yerel seçimler öncesi belirsizlikler vardı. Ama 30 Martta hükümet elini güçlendirdi. Sonra cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan bütün siyasi rakiplerine halkın arkasında olduğunu gösterdi ve konumunu sağlamlaştırdı.

 

Peki bunlar olup biterken ne oldu? Büyükşehir Belediyesi zaten işlevini tamamlayan dersanecilik faaliyetleri içinde yer alan öğretmenleri tasfiye ederek Hizmet’e karşı Tayyip Erdoğan’ın yanında olduğu mesajını vermeye çalıştı. Bu mesaj göstermelikten öteydi adeta. Atı alan Üsküdarı geçmişti ve Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alabilmek için çok geç kalmış bir girişimdi. Üstelik seçilen kurbanlar çok alt tabakadan olduğu için verilmek istenen mesaj daha da sönükleşiyordu.

 

Bir de dedikodulara bakalım. 17 ve 25 Aralık hengamesinde hükümete, Kayseri’den çok sert çıkış yapan isimlerle Tayyip Erdoğan arasında arabuluculuk gibi bir işlev yüklenmiş miydi Özhaseki. Dedim ya dedikodulara bakılırsa öyle bir şey olmuş. Peki gerçekten olduysa bu Özhaseki’nin siyasi ikbali için nasıl bir anlam ifade eder? Tamam elçiye zeval olmaz, ama arabulucu ile elçi arasında da bir fark var. Arabulucu tarafsız olabilir ama elçi tarafsız olamaz. Özhaseki şayet bu iddialar doğru ise kendini hangi konuma koydu? Arabulucu mu, yoksa elçi mi? Eğer elçi olarak algılandıysa siyasi geleceği zora girebilir.

 

Zaman zaman ulusal basının satır aralarında rastladığımız derin Kayseri son yaşanan olaylarda her zamanki pragmatik tutumunu sergileyemedi. Başta Abdullah Gül olmak üzere, Rıfat Hisarcıklıoğlu ve Özhaseki stratejik yanlışlar yaptı diye düşünüyorum. İlerleyen günlerde bu stratejilerin doğruluğunu ya da yanlışsa bu isimlere ödeteceği bedelleri birlikte göreceğiz. Bu defa gelişen olayları Nasreddin Hoca’nın kenarda kıs kıs gülerek izlediği gibi izlemek bir bedel gerektirecek sanırım. Kurban vermemek için kendilerini mi kurban ettiler acaba, yoksa bir bildikleri mi var. Bekleyelim bakalım...