Doğrusu Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinden bu tarafa, AKP’nin yaşadıklarını, örneğin CHP veya MHP yaşamış olsaydı bu partiler bu zorlu sürece dayanamaz en az ikiye-üçe bölünerek parçalanıp dağılırlar ve ülkeyi de bir kaosa sürüklemiş olurlardı.
Benim gözlemlerimden çıkardığım öngörüye göre; 1-Küreselleşme süreci denilen Kapitalist yaşam biçimi, bütün dünyada, 1. ve 2. Dünya savaşlarının siyasi-ekonomik-kültürel sonuçlarını zorlamasıyla değişim ve dönüşüm kaçınılmaz olmuştu.
2-Bu sebeple ilkin, Nato ve Varşova Paktı /Doğu-Batı şeklinde bütün dünyayı iki bloka ayıran süreç, dünya ekonomisine kapitalizmin hâkimiyetiyle kaçınılmaz olarak siyasi değişime zorladı. SSCB bu zorlama neticesinde, Berlin duvarının sembolik yıkılışı ardından  ‘Glasnost/Açıklık politikası’a yöneltti. Bunun doğal sonucu olarak ‘Perestroyka/Yeniden Yapılanma’ kaçınılmaz hale geldi. Batı blok’una sıkışan kapitalizm, kendisine böylece yeni bakir bir Pazar bulmuş oldu.
Doğu bloku hinterlandında olan Orta Doğu’dan ve Asya’dan hem Pazar ve hem yer altı zenginliklerinden yeterince yararlanamıyordu.
3-Hızla gelişen enformasyon ve iletişim sektörü Kapitalizmin lehine çalıştı.
4-Batı-Doğu bloklar arasında irrasyonel olarak artan ekonomik ve enformasyon ilişkisi, siyasi değişimleri tetikledi ve birçok ülke rejminin değişmesine sebep oldu.
5-Dünya sermayesinin %70 ni batı bloku içinde denetleyen güç zorunlu olarak, siyasi ve ekonomik küreselleşmeyi öngördü.
Dünya sermayesini yönetenler, bu küreselleşme sürecinde, dünyayı oturttukları, Doğu/Batı-Kapitalizm/Komünizm-sağ/sol paradoksunun çökeceğini çok iyi biliyorlardı.
Yeni Kapitalist manifesto‘Tarihin sonu’ imdatlarına yetişti ve süreç ilkin Nato bünyesinde, Avrupa da AB, Türkiye de 28 şubat, Askeri ve siyasi güç merkezi olan ABD de 11 eylül irrasyonal organizasyonla başlatıldı. Bu organizasyonun temelleri Asya da Afganistan’ın işgali ile Kafkasya da Çeçenistan meselesiyle-Balkanlarda Bosna ve Turuncu devrimler-Afrika’dan Orta Doğuya Arap baharıyla ve nihayetinde, Büyük Orta Doğu Projesi-BOP ile Orta Doğunun işgal edilmesiyle derinleştirildi.
Bütün bu süreçler yaşanırken, Osmanlının ardında Türkiye Cumhuriyeti olarak İslam Coğrafyasının Anadolu parçasına sıkıştırılan bu ülkede, 28 şubat ile siyasi ve ekonomik olarak oldukça yıpratılarak sürece uyumlu haline getirildiğine emin olunduktan sonra tekrar Anadolu’nun kültürel genetiğine uyumlu tek siyasi organizasyonunu kapatıp parçalanmasına sebep oldular.
6-AKP, bu kapatılan siyasi organizasyondan Abdullah Gül-Nevzat Yalçıntaş gibi isimlerin teminatı ve onlara duyulan güven sonucu doğdu.10 yıl gibi kısa bir süre içinde ülke ekonomisini küresel ölçeklere uygun hale getirerek, siyasi yönden güçlenerek çıktı.
7-AKP iktidarı, Recep Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu-Hakan Fidan üç sacayağı ile küresel süreç stratejilerinin boşluklarını çok iyi kullandı.
Bunun neticesinde ‘Tarihi Misyon’unu yitirmiş olan ‘Hasta adam’ verilen  ‘Batı’ narkozundan uyandı. Kendi Tarihi ve kültürel dinamikleri AKP siyasi organizasyonu içinde hareketlendi.
Doğu/Batı paradoksu üzerinden hayat bulmuş olan CHP-MHP gibi siyasi organizasyonlar bu süreç içerisinde kendilerini yenileyerek AKP’yi dengeleyebilecek birer siyasi rakip olamadı. AKP’ye teminat olan Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilerek siyasi aktivitesini bitirirken, Nevzat Yalçıntaş gibi isimler, organizasyon dışı kaldı. Bir an önce AB’ne sokularak sıkı bir denetimle entegrasyonu hızlandırma çabaları, AB’nin kendi içindeki güç dengelerin oturmaması nedeniyle akim kaldı. Bu durumun zorunlu bir neticesi olarak küresel güç kendi denetimini sağlayabilmek için Cemaat-Hizmet organizasyonunu yurt içi ve yurt dışında güçlendirerek üzerinden bir paralel yapı oluşturdu.
Bu yapıyla denetime alınmak istenen AKP siyasi organizasyonu, denetim dışına kaydı.
Bütün bunların paralelinde Orta Doğu ve Asya dan geri çekilme ve Arap Baharı, İran’ın blokajı vs gibi küresel stratejinin önemli aşamalarıyla örtüşmesi AKP siyasi organizasyonuna yaradı…
Ve böylece İslam coğrafyasının Mişkat’i (Kandil kovuğu) mahiyetinde olan Anadolu AKP siyasi organizasyonuyla üç adam kazandı. Reis Devletin başına geçti. Hoca İcranın başına oturdu. Pratisyen devlet iç ve dış irrasyonel organlarının denetimini ele aldı.
Dikey bir yapıdan yatay bir oluşuma-formasyona doğru evrildi.
İşte Ahmet Davutoğlu’nun  9 maddelik manifestosu ve mesajının anlamı bu süreçlerin neticesinde doğdu.Umulur ki ‘Yeni Türkiye’ ile somutlaşacak olan 1071 de başlayan Tarihi misyon olur vesselam.