Kemoterapi tedavisinin kendisinin değil de yan etkilerinin ve ehil kişilerce uygulanmamasının öldürücü etki doğurabileceğini belirten Prof. Dr. Abdullah Büyükçelik, “Bizdeki hata herkesin kemoterapi verebileceği düşüncesidir. Evet, damar yoluna girmeyi bilen herkes kemoterapi ilacını verebilir ama ondan sonra tedavinin oluşturabileceği etkileri çok iyi takip edip, yeri geldiğinde ek destek tedavilerini gündeme getirebilmeli, yeri geldiğinde ilaç dozlarını ayarlayabilmeli, düşürerek tedaviyi optimal bir şekilde sürdürebilmelidir. Ancak kemoterapiyi ve bu ilaçların yan etkisini bilmeyen birisi uygularsa, tedavi alan hasta evine gider, oluşacak küçük bir enfeksiyonda da yaşamını yitirebilir” dedi.
“Kemoterapi uygulaması yapanlar onkoloji eğitimi almış olmalı”
Kemoterapi uygulama sürecinin öneminden dolayı onkoloji eğitiminin diğer tıp dallarından daha uzun sürdüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Abdullah Büyükçelik, “Bir onkoloji uzmanı 6 yıllık tıp eğitimini bitirdikten sonra üzerine 5 yıllık iç hastalıkları eğitimi alıyor. Bu iç hastalıkları içerisinde; kardiyoloji, nefroloji, endokrinoloji, göğüs hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları gibi birçok alanda eğitim görmüş oluyor. Dolayısıyla verdiği tedavinin nasıl gideceğini, ne tür yan etkiler oluşturacağını, nasıl etkiler oluşturacağını tamamen öğrenmiş oluyor. Maalesef Türkiye’de kemoterapi uygulaması göğüs hastalıkları uzmanları, ürologlar, radyasyon onkologları tarafından verilebiliyor. Ancak bu uzmanların hiçbirinin detaylı bir iç hastalıkları eğitimi yok. Dolayısıyla kemoterapinin oluşturabileceği yan etkileri önceden fark edemiyor, erken önlemlerini alamıyor ve optimal destek tedavi sağlayamıyorlar” diye konuştu.
“Mutluluk tedavi etmiyor ama tedaviye yardımcı oluyor”
Kanser hastalığının tedavisinin bütüncül olduğunu belirten Prof. Dr. Abdullah Büyükçelik, psikosomatik durumu iyi olan kişilerin hastalıktan kurtulabileceklerine dair inanışın da gerçeği yansıtmadığını dile getirdi. Mutluluk ya da moralitenin iyi olmasının yalnızca hastalığın iyileşme sürecini hızlandıracağını vurgulayan Büyükçelik, “Aslında bir kanser hastasının tedavisine başlandığı zaman diğer branşların da, yani bir psikiyatristin, sosyal hizmet uzmanının ya da bir fizyoterapistin de tedaviye dahil olması gerekiyor. Tek başına ruhi durumun ya da mantalitenin düzelmesi kanser tedavisi için yeterli bir yaklaşım değildir. Çünkü bunların hiçbirinin oluşmuş kanser dokusunu geriletme özelliği yoktur. Bunlar ancak tedaviye yardımcı yöntemlerdir. Morali bozuk olan veya depresyonda olan bir hastanın depresyonunu düzeltirseniz, bu durum onun kanser tedavisine uyumunu arttırır. Diğer taraftan biliyorsunuz psikosomatik durumun düzelmesi bağışıklık sistemini de olumlu etkileyeceği için de kanser tedavisini hızlandırıcı bir etki oluşturacaktır. Ama bu tip uygulamalar primer kanser tedavisi değil ancak tamamlayıcı yöntemlerdir” ifadelerini kullandı. (İHA)